Hollandalı William’ın Muhteşem Devrim olarak anılan bir operasyon ile İngiltere tahtına ko-monark olarak III. William namıyla oturması sonrası muhasebede çok ileri olan Hollandalı yöneticilerin Londralı Yahudi sarraflardan Fransa ile gerçekleştirilecek savaşlar için borç alması suretiyle hayata geçen ve bu anlaşmalar kapsamında modern bankacılık denemelerinin ilklerini içeren uygulamalar, Kısmi Rezerv Bankacılık Sistemi olarak isimlendirilmiş, geliştirilmiş ve bugünkü modern finans ve ekonomi uygulamalarının başat belirleyici faktörü haline gelmiştir.

17. yüzyıldan bu yana birçok kriz atlatan Kısmi Rezerv Bankacılık Sistemi aslen günümüzde geçerli olan para üretim sisteminin de ana kaynağıdır. Merkez bankaları ve modern bankaların tamamı üç yüz seneden fazladır geçerli olan bu sistem çerçevesinde vatandaş olarak bir türlü aklımızın tam olarak alamadığı fakat hepimizin bir şekilde yakından ilgilendiği enflasyon, faiz, büyüme, resesyon, döviz fiyatları gibi tüm önemli meseleleri baştan sona etkileyen bir güce ve dolayısıyla ciddi öneme sahiptir.

Vatandaş olarak bu kavramların detayına ve derinine hakim olmamamız çok doğaldır. Bir ülkede ne kadar para üretildiği, ne kadar üretilmesi gerektiği, devletin ne kadar borçlanması gerektiği, bu borçlanmalarda bankaların ve merkez bankalarının rolünün ne olduğu, devletin para üretmek istediğinde hangi diğer kurumların hangi sıfatlarla devreye girdiği vs. Bunlar son derece karmaşık süreçlerdir. Mesleği ekonomi, bankacılık, finans, maliye ile doğrudan ilintili olmayanların bu işlemlere vakıf olmaması son derece normaldir. Dolayısıyla milyonlarca insanımızın, bir önceki paragrafta paylaştığım enflasyon, faiz, büyüme, resesyon, döviz fiyatları gibi tüm önemli meselelerde kök nedenlere hakim olmadan, medyadaki uzmanların anlattıkları birbirine benzemez açıklamalar içerisinden aklına yatanı, çoğu zaman da gönlüne yani beklentilerine makul geleni doğru kabul edip, yeterli bilgiden ziyade zan sahibi olarak bu kavramlar etrafında yorum yapar, tartışır bazen kavgaya dahi tutuşur.

Bu döngü sadece ülkemizde değil tüm dünyada böyledir ve son derece doğaldır.

Fakat işin garip yanı ekonomi -finans eğitimi almış, öğrencisinden bankacısına, ekonomistinden analistine, paranın nasıl basılıp/üretilip sisteme girdiğini, bu yolculukta hazinenin, merkez bankasının ve bankaların neler yaptığını, devlet iç borçlanma senetlerinin bu faaliyetlerdeki yerini vs. sorduğumuzda cevap alamıyoruz.

Peki, sorun nerede? Nasıl olur da hayatını ekonomi-finans bilgisi üzerinden kazanan/kazanacak olan insanlar en önemli girdinin yani paranın üretiliş ve sisteme giriş sürecinden habersiz olabilir. Sorun tabi ki de ilk düğmenin yanlış iliklenmesinde, yani eğitimde.

Dört koca sene, iktisat, ekonomi, bankacılık, finans okuyan gençlere (buna ben de dahilim) Türkiye’nin en önemli üniversiteleri de dahil olmak üzere hemen hemen hiçbir yerde, belki de öğretilmesi en önemli olan bu meselenin öğretilmemesi akıl alır bir durum değil. Bir ülkenin hazine gücünün, fiyat istikrarının, borçlanma riskinin, büyümesinin, istihdamının, döviz fiyatlamasının, hasılı her ekonomik meselesinin en önemli girdisi olan PARA’yı tanımayan, onun bir borç senedi oluşunu idrak etmeden kavramları aklına oturtmaya çalışıp kariyeri boyunca bunun üzerinden tanımlama ve çözümleme yapmaya çalışan bir üniversite mezununun, pandemiden bu yana tüm dünya ülkeleri olarak içinde bulunduğumuz bu büyük ekonomik dönüşüm sürecinde ülkesine verebileceği fayda potansiyelinin ne derecede azaldığını düşünün…

Halen daha 18-19. yüzyıl akımlarının ve onların türevlerinin çerçevesinden çıkamayan, ezber üzerine kurulu bir anlayışla sıkıştırılması, kurallara hapsedilmesi, kontrol edilmesi mümkün olmayan, asla sınır tanımayan bir kavram olan PARA’yı anlamak ve ona yön vermeye çalışmak mümkün olmadığı gibi günümüzde yaşandığı zihinlere değişmez kurallar gibi işlenen ana akım iktisat anlayışının tarihi geçmiş emirlerinin olmazsa olmaz olarak ilahi bir kanun gibi kabul edilmesi yüzünden, şartlara göre manevra alanı oluşturmak istendiğinde ülkede büyük tartışmaların çıkması, yangın varmış gibi infial oluşması çok normal.

Her şeyin hızla değiştiği, dünyanın hızla eskilerinden kurtulup yepyeni parametrelerle devrimsel bir dönüşüme maruz kaldığı bir zaman aralığında, kartların yeniden dağıtılmasını fırsat bilip düzeni değiştirmek, yeni düzende ortak ya da söz sahibi olmak istiyorsak eğitim düzeni ve içeriğini de değiştirmek zorundayız. Bu kadar hızla değişen bir dünyada on yıllardır aynı kuram, teori, beklentiler çerçevesinde eğitime devam etmek başarısızlık ve en çok ihtiyacımız olan bu süreçte yetişmiş insan eksikliğine neden olur. Hele ki mesele ekonomi daha da özel de PARA ise…

Rezerv para sistemine ilişkin paradigmaların değiştiği, doların tahtının sallandığı, merkez bankalarının dijital paralarının konuşulduğu bu büyük devrim sürecinde elimizi çabuk tutmalı, yeni dünyanın şartlarına uygun bir eğitim sistemi ile PARA’yı tanıyan, yolculuğunu ön görebilen ve süreçleri tasarlayabilen gençlere ihtiyacımız var.