Tüm dünyanın gözleri ABD ve Avrupa bankalarının üzerindeyken Çin ve Rusya arasında belki de tarihin seyrini değiştirecek görüşmeler ve bu gelişmeler kapsamındaki gelişmeler hızla devam ediyor. ABD’nin dot-com krizinden bu yana son 20 yıllık süreçte kontrol edilemez hâle getirdiği likiditesi gün be gün ekonomik ve siyasi gücünü kaybetmesi ile artık başta kendisi olmak üzere tüm dünyanın başına bela olmuş durumda. Faiz artışlarıyla 1 yıldır tüm dünyayı türbülansa sokmasına rağmen bir karış yol alamadığı gibi her şeyi daha da berbat eden ABD’de şimdiden faiz indirimleri ve 2 trilyon dolarlık parasal genişleme konuşulmaya başladı bile. Daha düne kadar 50 baz puan mı 75 mi diye tartışan ekonomistler ve büyük finans kuruluşları faiz indirimleri hakkında kehanetlerde bulunma yarışına girdi. En son Hollanda'nın en büyük üçüncü bankası ABN Amro’nun FED'den aralık ayında faiz indirimi beklediğine dair gelen açıklaması bizim meslek erbabını heyecanlandırıp “ben demiştim”cileri piyasaya apar topar sürdü.
Düşünüyorum da kesintisiz 88 yıldır dünyanın bir numaralı gücü olan, tüm dünyaya kültürünü, yaşam tarzını, düşünce sistemini gerek yumuşak güçle gerek zorla empoze eden insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en etkili devletlerinden biri olan, tartışmasız en etkili parayı üretmiş ve tüm dünyada hakim kılmayı başarmış olan, onlarca Nobel ödülü kazanmış ekonomi okulu sahibi ABD’nin işin buraya geleceğini bilmeme ihtimali var mıydı, sizce?
1960’lardan bu yana dünyanın kritik ülkelerinde 3. derece önem sahibi siyasetçilerin dahi başa gelmesi durumunda izlenmesi gereken politikalar için senaryolar hazırlayan milyar dolar bütçeli düşünce kuruluşlarının böylesine bir hatanın Çin’in ne denli önünü açacağını hesap etmeme ihtimali gerçekten var mıydı?
Yine 60’lı yıllardan bu yana bir araya gelmemeleri için her türlü fırıldağı çevirdikleri Çin ve Rusya’nın ardı ardına yapılan bu hatalar sonucu bir araya gelmeleri için bir siyasi koridor açılırsa bunun Batı hegemonyasının sonu olacağını hesap edemediler mi?
Böylesine kritik bir dönemde kendiyle tokalaşmaya çalışan, kendi kendine konuşan, düz yolda yürüyemeyen bir ihtiyarın başkan olmasının ülkenin kaderi açısından nasıl bir felakete kapı aralayabileceğini düşünemediler mi gerçekten?
Daha bunlara benzer onlarca soru sorabilirim, ama vaktinizi almadan hepsi için toplu bir cevap vereyim: Elbette HAYIR! Hepsi en ince ayrıntısına kadar hesaplı. Daha da ironik olanı Davos ve WOF gibi zirvelerde pandemiden bu yana bunları o kadar korkusuz ve umarsızca dile getirdiler ki bir tek açık açık “biz insanlığı yeni bir düzene taşımak için herkesin olacaklara razı olması için mahvolacağı bir kriz üretiyoruz” demedikleri kaldı. Aslında bir nevi onu da dediler sayılır. Üstü kapalı bir şekilde… “Kusursuz Fırtına” başlığı altında tanıttılar onu da. Çoğumuz merak etmedik tabi bunları. Ne yazık ki başka şeylerle oyalandık, “cambaza bak cambaza” diye diye iki yıl içinde öyle şeyler yaptık ki geriye dönüp olanları düşündüğümüzde ikinci dünya savaşından hemen önceki dönemden başka bu kadar güçlü bir “kar toplaması” operasyonu daha olmamıştır diye düşünüyorum.
Hâsılı, sevgili okurumuz; müthiş derecede ince eğrilip sık dokunmuş bir senaryonun içindeyiz. Zehir yavaş yavaş zerk edildiğinden meseleyi çözmekte zorlanıyoruz. Aktörlerin iyi oyunculuklarına kanıp izlediğiniz şeyin bir Hollywood filmi olduğunu unutmayın lütfen.
Dünya Pasifik’te ya da Asya’nın orta yerinde patlayacak bir savaşla geri döndürülemez bir şekilde yeni bir forma sokulmak isteniyor. Yeni formun başta ekonomik olmak üzere şartları öylesine zorlu ki kimsenin bu şartları isteyerek kabulü mümkün değil. Şartları anlamak için yeni düzenin kralı olacak Çin üzerinden meseleyi değerlendirmek lazım. ABD’yi buraya kadar getiren Londra’daki sermayenin sahiplerinin yıllardır büyütüp besledikleri Çin’e bakın ve makas değiştirecekleri büyük savaştan sonra bizi razı etmeye çalışacakları karanlık dünyayı hayal edin…