İnsanlığın angajman kurallarının ihlal edildiği bir eğitim yuvasından bahsedeceğim. İbadet hürriyetinin her an ihlal edilme tehlikesi içinde olduğu bir üniversite. Namaz kılanların gerici, her sakallının IŞİD’çi ve Müslümanım diyenlerin dışlandığı bir karargâh.

İnsanların özgürlüklerini, onları pataklayarak ellerinden alacaklarını ve böylelikle üniversiteyi özgürleştireceklerini iddia eden zavallılar. Solculuğu din düşmanlığına bürüyen niteliksiz bir topluluk. Faşistlerden daha faşist, diktatörlerden daha diktatör olan “kendine devrimciler”…

Örnek aldıkları abileri ve ablaları Silivri Cezaevi’nin kapısı önünde “umut nöbeti” tutarken; mescit kapısının önünde “nefret nöbeti”ne duran çelişkili bir kalabalık. Acaba o abiler ve ablalar, ODTÜ’nün önünde de ibadet özgürlüğü için “umut nöbeti”ne dikilirler miydi? Belki demokrasi ve özgürlüklerin ODTÜ’ye de gelmesi adına bir ‘umut’ doğardı.

Özgürlükleri kendi tekellerine alan ODTÜ solcuları, demokrasi tanımını da kendilerine göre yeniden şekillendirmişler. Biraz jakobenist, bayağı totaliter, haddinden fazla seküler ve hiç demokratik olmayan bir yöntem bulmuşlar kendilerince: “Tüm dincileri, gericileri, namaz kılanları ve mescit isteyenleri yok et!” Tüm ideolojileri bunun üstüne kurgulanmış vaziyette. Karşıda kalan herkesi faşist olarak gören, nefret tohumuyla sümbüllenmiş bir taraf.

George Orwell, “Hayvan Çiftliği” adlı kitabında Marksizm’in temelindeki komünist devrimin uygulamada çarpıtılarak nasıl bir sömürü ve diktatörlük sistemine dönüştüğünü anlatıyor. Çiftliğin yönetimini, devrim yaparak insanlardan alan hayvanların, devrim sonrası yaşadıkları süreci alegorik bir tarzda anlatıyor. Başa gelen işçi sınıfının içinde bulunan iki domuzun iktidar savaşını anlatırken, çarlık sonrası Stalin ve Troçki’nin mücadelesinden esinlenmiş.

Stalin’i temsil eden domuzun başa gelmesiyle devrim ilkelerinin nasıl değiştiği görülüyor. Marks’ın Komünist Manifestosu’nu temsil eden “Hayvanizm” kuralları, Stalin’i temsil eden domuzun menfaatleri doğrultusunda değiştirilmeye başlar ve önce “sadece insanlar düşmandır” maddesi kaldırılır. Daha sonra farkına varılan bir durum ortaya çıkar: Baştaki domuz ve yönetim, insanlar gibi yaşamaya başlamıştır. Fakat halkın insan gibi yaşaması hâlâ yasaktır. Ve nihayet asıl değişiklik gelir. Yeni madde şu şekildedir: “Bütün hayvanlar eşittir; ama bazı hayvanlar daha eşittir.”

George Orwell’ın kitabı yazarken Sovyet Devrimi’nden esinlenmesine karşılık ben de bugünü anlatırken George Orwell’ın “Hayvan Çiftliği” kitabından esinlendim. Sol ideolojinin, ibadetlerin yapılmasına karşı bir duruşunun olmadığını söylememe gerek yok herhalde. Fakat solculuk kisvesi altında ve üniversiteyi özgürleştirmek amacıyla yapıldığı söylenen bu tahribatın kendi ideolojileriyle dahi uyuşmadığını bilmiyorlar mı? Biliyorlar! Fakat savundukları ideoloji yine kendileri tarafından değiştirilmiş ve özgürlükleri kendi istedikleri gibi şekillendirmişler. “Bütün

İnsanlar Özgürdür; ama Bazı İnsanlar (Solcular) Daha Özgürdür” kuralını benimsemişler.

Bizde “Brujuva Solu” olarak tezahür eden solculuğun yeni kurallarına göre: 1- Solcular sınırsız özgürdür; fakat diğerleri solcuların istediği kadar özgürdür. 2- İbadetler solcuların istediği yer ve zamanda yapılacak. 3- İbadetler açık seçik yapılırsa bu tahrik olarak kabul edilecek ve yoldaşlar sopalarla birlikte ibadethanelerin önünde dayak atmak için bekleyecektir. 4- Sol, istediğinin özgürlüğünü ihlal edebilir; fakat hiç kimse solun özgürlüğünü ihlal edemez. 5- Sola karşı durulan her durum, faşist olgu olarak nitelendirilecektir.

Velhasıl… Bizim sol, faşizanlaşmış, saldırganlaşmış ve dikte rejimi gibi hareket eden bir halete bürünmüştür. Aslından kayan hareketler yok olmaya mahkûmdur.

***

Geçen hafta Gaziantep 3. Sulh Ceza Mahkemesi, Hasan Cemal ve Tuğçe Tatari’nin kitaplarını toplattırma kararı verdi. Adını bile bilmediğim bu kitapları toplattırma kararı, bende bu kitaplara karşı bir merak uyanmasına sebep oldu. Zaten okunacağı kadar okunmuş olan bu kitapların toplatılması kararı hangi mantığa sığar? Demokrasiden dem vurduğumuz bir ülkede böyle bir kararın verilmesi yapılmış çok büyük bir hatadır.

Bırakın insanlar istediklerini yazsınlar. İsteyen hakkı yazar; isteyen şerri. Hem şer yazılsın ki hakk belli olsun. Anayasal özgürlük ve ahlâk sınırlarını aşmadığı sürece hiç kimsenin yazdıklarını yayması engellenemez. Kitapların bir terör örgütü üyesi üzerinde çıkması, bu kitapların toplattırılmasına karine teşkil edebilir mi yahu! Desenize terör örgütü üyesinin üzerinde Kur’an-ı Kerim çıksaydı tüm kitapları toplattıracak mıydık? Yargının karar verirken daha ferasetli olması gerekir. Ayrıca bu kararın iptal edilip emsal karar hükmü verilmesinin engellenmesi, farz hükmünde.