Yazar nam birileri çıkıyor, senelerce FETÖ’nün, Amerika’nın, İsrail’in Türkiye’ye dair istediği ne varsa muhalefet adı altında yazıya döküyor. Öbürleri çıkıyor, M. Kemal’i taşıyıcı olarak kullanıp Sözcü’deki, Cumhuriyet’teki, Hürriyet’teki köşelerinde HDPKK güzellemeleri yapıyor. Diğerleri deseniz, azılı Siyonist Murdoch’un Türkiye’de özgürce propaganda yapan FOX TV’sinde, türlü demagojilerle her fırsatta halkı sokağa çağırıp Türkiye’yi kan ve kaos bataklığına çekmeye çalışıyor.
Türkiye’nin “yıkıcı’’ partisi CHP ve başındaki provokatör de zaten her zamanki gibi… Yeni bir “Gezi” tertip etmeye yönelik teşvik söylemlerini, FETÖ ve PKK’yle aynı tehdit dilini kullanmayı sürdürüyor…
Bunlar say say bitmez. Her sektörde numuneleri var. Geçen hafta bu köşede bahsettiğimiz “aşırı demokrasiyle yönetilen’’ Türkiye’yi sömürdükçe sömürüyorlar. Güdülenmeye aç yığınları kine ve şiddete yönlendiriyorlar. Tüm bunların hepsini hümanizm, özgürlük, çağdaşlık, Atatürkçülük vb. pelerinlere gizlenerek yapıyorlar.
Sonra bunlardan birkaçına soruşturma açıldığı zaman, hele ki bu FETÖ’yle bağlantılıysa, ‘’FETÖ’yle mücadele hepten sulandı, mücadele edilmiyor, muhalif sesler diktatörce sindiriliyor…’’ edebiyatı alıp başını gidiyor. ‘’AKEPE’Lİ olmayan kim varsa FETÖ’cü, terörist zaten değil mi?’’ gibi ahmakça bir basitliğe, yüzeyselliğe indiriyorlar koca problemi. Politikacısından entelektüeline, eğitimcisinden sanatçısına kadar aynı rezil tekerlemeler… Ve bu idrak sefaletinden yahut düpedüz şuurlu ihanetten beslenip, Türkiye düşmanlığına dair içindeki potansiyel enerjiyi kinetik enerjiye eviren, kaosa zemin olacak gayri milli hamleleri iptidai bir zevkle destekleyen halk kitleleri…
Görüntü bu.
Özellikle Fetullah Gülen terörizmiyle mücadele bizi bütünüyle tatmin etmese de, bu yolda atılan ve giderek sağlamlaşan adımlara destek vermek zorundayız. 150 senedir aynı gaflet ve ihanet materyallerini devre uydurarak kullanan, Türk milletini ruhen ve cismen sömürgeleştirmeye gayret eden kirli nesilleri kendimize ayak bağı yapamayız. Bu tiplerle müşterek bir görüş zemini arama saplantımızdan da kurtulmalıyız. Zira hiçbir zaman bizimle aynı gemide olmadılar. Olmayacaklar da. Ne zaman onların gemisine yanaşsak, gemiyi üzerimize kırıp bizi boğmaya çalışıyorlar. Ezik tavırlara bürünüp kendi insancıl ve barışçıl içgüdülerimizi onlara kanıtlamamıza lüzum yok. Onlarla yapılacak hiçbir birliğin Türkiye’ye faydası yok.
Hakikate muhalif kalabalıkları geçtim. Bu cümlelerim sebebiyle beni tefe koyacak birlik beraberlik fetişisti, tavizci mahalleli de umurumda değil. Kendi ütopyalarında yaşasınlar. Fakat zihinlerinde kurdukları bu ütopyanın, ihaneti meşrulaştırdıkları bu yumuşaklığın; tanımladıkları düşmanlar tarafından keyifle izlendiğini, akl-ı selim bir edayla giriştikleri bu pısırıklığın düşmanın en verimli kullandığı cephe olduğunu unutmasınlar!
Sözün özü…
Gittikçe sulanan; devletin FETÖ’yle, PKK’yla, içimizdeki emperyalistlerle verdiği fiziki mücadeleden ziyade, tüm bu hıyanet sarmalına karşı gevşekçe ve yumuşakça şekillenen zihni reaksiyonlardır.
Burası Türkiye.
Acırsanız acınacak duruma düşersiniz.
Değişmeyecek olanı değiştirmeye çalışmak, vicdansıza vicdan dayatmaya çabalamak bir nevi basiretsizliktir.
Şerefsizlerin sempatisini kazanmak zamanı değil, şerefsizlerin kökünü kazımak zamanıdır..!