Anadolu’ya adımımızı atıp, bir merhamet yurdu inşa etmemizin üzerinden tam 851 yıl sonra yine bir 26 Ağustos sabahı düşmanı bozguna uğratıp, vatanımızı işgalcilerden temizledik. 1071’den 1922’ye uzanan kalın bir çizgi, teslim alınamaz bir iman hattı var.

Bizim kavgamız, istiklalimizden sonra ecdadımızla bağımızı koparmaya çalışan, tarihimize, değerlerimize düşmanlık eden, “Mussolini Faşizmi ile Hitler Nasyonalizmi’nin bir kırması” olan “arkaik ideolojiyle”.

Düşmanlarımız tüm projelerini “TSK’yı bağlarından koparmak” üzerine kurmuştu. Bugün ise Peygamber Ocağı’nın asli misyonuna rücu etmesiyle 2 asırlık projeleri çökmüş durumda. Hal böyleyken, sürekli olarak Mustafa Kemal’in şahsiyeti ya da aile efradı üzerinden sözüm ona “muhalefet etmenin”, tüm İstiklal Harbi’ni onun şahsında tahfif etmenin makul bir izahı var mı? Bunda apaçık bir kötü niyet var.

İşgalcilerle iş tutan hainler, kimi zaman “çağdaşlık” kimi zaman ise “dindarlık” maskesi ardına gizlendiler.

Ne onlara kızgınlığımız yüzünden tarihi gerçekleri ve kahramanlıkları görmezden geliriz; ne de ideolojik kavganın gözlerimizi kör etmesine müsaade eder, düşmana sığınacak kadar küçülenleri hoş görebiliriz.

Onlar İstiklalimizin büyük kahramanlarını tarihten silmeye çalışabilirler. Yunan’ı bozguna uğratıp, İzmir’e kadar kovalayan yüz bin kişilik 1. Ordu’nun komutanı Sakallı Nurettin (Konyar) Paşa’yı yok sayabilirler.

Biz biliyoruz ki, Nurettin Paşa, İzmir’i işgal eden Yunan Ordusu’na “Bugün ne kadar Türk kanı döküp içerseniz o kadar sevaba girmiş olacaksınız” diyen İzmir Metropoliti Hrisostomos Kalafatis’den yaptıklarının hesabını sormasaydı; savaştan sonra şapka devrimi gibi saçmalıklara muhalefet etmeseydi, Meclis’te CHP’ye karşı tek başına dimdik durmasaydı bugün onun adı her caddede, her meydanda yer alacaktı. Oysa ki ona, Kurtuluş Savaşı’nda komutanlık yapmış 61 subayın yattığı Devlet Mezarlığı’nda küçük bir mezarı dahi çok gördüler.

Fakat biz bu toprakların gerçek sahipleriyiz. Bin yıldır dünyaya adalet götürmüş Peygamber Ocağı’nın bekçileriyiz. Ne vefasızlık gösterebilir ne de ihanetleri unutabiliriz.

Karşımızdakiler, “fetihlerimizi kanlı işgal” diye sunanların çocuklarıdır. Kuşatıldığımızda isyanlar çıkarıp “İngiliz’in kanlı sofrasına” bağdaş kuranların ahfadıdır. Bugün yurdumuzu kantonlara ayırıp, etnik ve mezhebi ayrılıkları körükleyenler, savunma sanayiimizin büyümesinden, İHA ve SİHA’lardan rahatsızlık duyanlar kimse bilin ki, onlar İstiklal Harbi’nde de bozgunculuk yaptılar, arkamızdan vurdular.

Atatürkçülük maskesiyle bölücülerle kol kola girenlerin “30 Ağustos Büyük Zaferi’yle” ne alakaları olabilir? 238 yıl süren geri çekilmemizi durduranları, Anadolu’yu yeniden vatan kılanları unutamayız. Bugün yapılan ihanetleri unutmadığımız gibi.

Unutmuyoruz. Çünkü biliyoruz ki, bugünkü kavga, 28 Şubatlarda Mehmetçiği kendi milletine düşman etmeye çalışanlarla, Afrin önlerinde secdelerle hücuma kaldıranların arasındadır.