THY eski Basın Müşaviri Ali Genç ile buluşup yeni kitabı hakkından görüşmek üzere Bayrampaşa’ya giderken öğlen namazına az bir zaman kalmıştı ve tam o sırada bir caminin önünden geçiyordum. “Namazı beklesem öyle mi gitsem yoksa randevuya gidip ikindi gelmeden buluşmadan sonra mı kılsam” diye düşünürken camiye doğru yaklaşıyordum bir yandan.
Caminin kapsında ben ve nefsim karar vermek üzere didişirken, şeytanın kadim cümlesi yankılanıyordu aklımda. “Ertele, önce işini yap sonra kılarsın” telkinleri soldan girip sağdan yırtarak çıkarken, camiden bir ses yükseldi. Tam punduna geliyordum ki içeriden duyulan “Yallah yallah” sesiyle aklım karıştı ve şeytan sersem tavuğu kesemeden camiye girdim. Sakallı, takkeli ve nur yüzlü tonton bir dedemiz bir şeye kızmıştı. Hani şu camiye namazdan önce gelen müdavim dedelerimizden. Allah razı olsun, camiyle ilgilenirler, kapıları korurlar, para toplarlar, siyaseti acayip bilirler(…) onlardan işte. Dedemiz tekerleme tekrar eder gibi, Suriyeli bir çocuğu hiç durmadan “Yallah yallah” diyerek camiden çıkarmaya çalışıyordu. Kovaladığı çocuk yedi-sekiz yaşlarında ya var ya yok. Üstü başı biraz kirli, saçları da kirli ve biraz ıslak bir çocuktu. Kalorifer peteğine sarılmış kâr kârdır diyerek ısınan ıslak çocukla, “Yallah yallah” diye bağıran dedemizin arasına girip çocuğu arkama aldım.
“Amca başka Arapça kelime bilmiyorsun galiba. Ben senin ne demek istediğini anladım ama çocuk galiba seni alamıyor bırak ben yardım edeyim” dedim. “Hoşgeldin güzel gözlü, karnın aç mı, gel üzerine kuru elbiseler ayarlayalım, sana bir kışlık ayakkabı da buluruz, ama önce sen otur şu yemeği ye; demek istiyorsun değil mi?” diye sordum. Amca bana bir kızdı…
“Çamurlu çamurlu giriyorlar böyle kaç defa kovaladım yine geliyor” dedikten sonra devam etti anlatmaya. Sabırla dinledim, “Yaşlıdır, yaşlılar bazen öfke kontrolü yapamazlar, olur böyle” diye içimden geçirirken amca camide gözümün önünde intihar etti. Farkında değil tabii intihar ettiğinin, ama o kadar hızlı davrandı ki gözümün önünde kendi kendini paramparça etmesine engel olmadım. “Bunun” dedi, “Ağabeyi var, bundan büyük, almış eline elmayı yiye yiye gidiyor.” “Elma yiyor demek, vay hain, vay şerefsiz, vay vicdansız, ısırarak yiyordur bir de” dedim. “Hiç bunların umurunda değil, yiyorlar valla” dedi. “Niye kızıyorsun bunlara amca” diye sordum elini tutarak. Başladı saymaya, “Bunlar yüzünden kiralar arttı, bunlar üç kuruşa çalışıyorlar millet işsiz kaldı… Memleketlerinde savaş var; bunların sapasağlam gençleri burada rahat dolaşıyorlar…” diye saydı da saydı.
Sonra güzel güzel şeyler oldu camide. (İçiniz rahat etsin). İntihar edip kendini paramparça eden amca ise takkesini düzeltti, safta tam imamın arakasına geçti ve tadil-i erkân öğle namazını kıldı hayat devam etti.
Amerika’nın yarsından fazlası tam da bu amca gibi düşünüyor. Geriye kalan yarsı, bu amcadan biraz daha insaflı. Avrupa’nın yarsından fazlası tam da bu amca gibi düşünüyor. Geriye kalan yarsı, bu amcadan biraz daha insaflı. Siyaset yapacaksınız, bu amcalardan oy almak istiyorsanız Trump’ın yaptığı gibi yapmak zorundasınız. Yani amca takkesiyle, sakalıyla Müslüman; ama öfkesiyle, aklıyla Amerika’nın yarsından fazlasıyla aynı şeyi söylüyor…
Not: İddia etmiyorum ama bu amcaya ben Ebu Eyüp El-Ensari Hazretleri’nden bir menkıbe anlatsam yüksek ihtimalle ağlatırım. Ensari unvanı nereden geliyor, diye sorsam?