Garip bir dünyada yaşıyoruz. Hem de çok garip. Kıymetli olanların kıymet bulamadığı, kıymeti olmayanların başımızın üzerinde ve en tepelere bir yerlere çıkarıldığı garip bir dünyada yaşıyoruz.
Bunca hızlı yaşamaktan şikâyet etmiştim zaten daha evvel. “Bunca hızlı yaşamak ne kadar yorucu” demiştim. Şimdi daha fazlası var zihnimde; sadece yormuyor artık aynı zamanda üzüyor da.
Şöyle diyorum kendi kendime eski zamanlarda, çok eski zamanlarda olduğu gibi olsa her şey. Birini görmek için gerçek manada özlememiz gerekse. Onu özleyince bir telefona sarılmasak da gidip de ona sarılsak. Görüntülü arayamasak mesela birilerini gidip yüzünü görsek. Bir telefonun ekranına değil de gerçekten yüzüne baksak, gözüne baksak.
Sonra ne bileyim bir kitabı bulmak için birkaç tuşa basmamız yetmese kütüphaneleri dolaşsak. Bulduğumuz anda gözlerimizin içi parlasa. Bir kitabı bir dostu bulmuş gibi alsak elimize.
Mesafeler bu kadar yakın olmasa mesela. Gitmek istediğimiz yere bu kadar çabuk varmasak. Ağır ve aheste geçse her şey.
Sahte olan, suni olan, yapay olan her ne varsa ardımızda bıraksak da hakikisini, gerçeğini, doğalını görebilsek. Gerçekten kıymeti olanlara kıymet verebilsek. Diğerleri birden ve aniden yok oluverse, kaybolsa, çıkıverse hayatımızdan da elimizde gerçek olanları kalıverse. İnsanın bile…
…
“Keşke” diyorum bazen “keşke bu kadar teknik, bu kadar teknoloji olmasaydı. Aradığımızı hemen bulamasaydık. Bir telefonla ulaşamasaydık dünyanın diğer ucundaki birine. İnsanların kıymetini onu takip edenlerin sayısıyla tartmasaydık. Zor olsaydı, zor kalsaydı da kıymetli olsaydı. Keşke…”
Bir ikindi vakti eski bir çınar ağacının gölgesinde otursaydık. Bir şeyler sermeden yere, iskemleler kurmadan. Her yerde beton olmasaydı. Gözlerimiz alabildiğine bir yeşilliğe baksa, dağları, tepeleri görebilseydik mesela. Önümüzde yanan ateşin üzerinde bir isli demlik, çaylarımızı yudumlasaydık.
Bombaları bulmamış olsaydı mesela insanlık. Çocuklar babalarından ayrılmasaydı. Evlerine ateş saçan toplan yağmasa ve ellerinde silah olmasaydı kimsenin. Muhabbetin en koyu yerinde dijital bir ses bölmeseydi bizi, telefon çalmasaydı. Hiç olmasaydı hatta. Kimse eline almasaydı onu da birbirimizin yüzüne baksaydık.
Gerçek olsaydı her şey, biz gerçek olsaydık…
…
Bu çağda yaşamak ne kadar çok yoruyor insanı böyle. Kaçacak bir yer bile bırakmamışlar. Kaçamıyorsun…