Şiir, bir iç dökümü. Biz Türkler özellikle, şiirle çok hemhal olmuşuz. Kendinizi ve çevrenizi düşünün, hiç olmazsa lise döneminde şiir yazmayan yoktur. Kimseye okutmadığı şiirleri vardır insanların. Tarih boyu böyle. Roman o yüzden geç girdi bize. Biz şiirle anlattık her derdimizi. Belki de bu nedenle veliler de şiir yazdı. Diyebilirim ki Türkler, Allah ile irtibatını belki de en güzel şiirle kurdu! Ne olursa olsun, şiirle iletişim yolu kurduk. İşler Güçler’de esprisi bile yapıldı: Bizde şiir okunmuyor, yazılıyor!
At üstünden inmeyen, ömrünü cephede geçiren Kanuni’ye baktığımızda koca bir şiir divanıyla karşılaşıyoruz. Sadece o mu? Fatih, Yavuz… “Beni bir gözleri ahuya zebun eyledi felek” mısrası herkesin bildiğidir. Padişahlarımız şiir yazdı. Öyle ki Fenarilere mensup Talikizade Efendi Şemail-name adlı eserinde Osmanlıyı Osmanlı yapan özellikleri yirmi madde sıralarken, Müslüman olmalarından başladığı listede on birinci maddeyi şöyle yazıyor: Kuvve-i şiriyye, yani şiir yazma! Fuzuli’den Muallim Naci’ye Peygamber efendimize sevgimizi dahi şiirle belirttik. Dursun Ali Erzincanlı Peygamberimiz’e (sas) yazdığı şiirlerle koca bir stadyumu doldurdu, insanlar şiir dinlemeye gitti. Peygamberimize, kadına, yoksulluğa, bayrağa, yalnızlığa, can sıkıntısına, hangi konuya girersek girelim hep şiir çıkar karşımıza.
Hoca Ahmed Yesevi divanını şiirle yazdı. Yüzbinlerce şehit verip Kurtuluş Mücadelesi verdiğimizde kazandığımızda ilk yaptığımız milli bir şiir yazmak oldu: İstiklal Marşı. Ki o Milli Şairimiz Akif, Çanakkale cephesinde hiç bulunmamasına rağmen zafer haberi geldiğinde oturdu ve malum destansı şiiri yazdı. Onlarca fikir kitabı yazan Necip Fazıl, asıl sesini şiirleriyle kazandı. Şiirlerden slogan bulduk, sohbet ortamlarında şiirlerden bahsettik. Mehter takımları şiirleri besteledi ve askeri o şiirlerle savaşa uğurladı. 15 Temmuz işgal girişiminin ertesinde, hazırlanan videoların arka fonunda hep bir şiir seslendirmesi yer aldı. Tayyip Erdoğan mevzu bahis olduğunda akla “ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır” dizesi geldi. Hazreti Ali için, Bosna için, Anadolu için, erenler için hep şiirler yazıldı. Her Türk genci hayatının bir döneminde şiir yazdı. Dergilere bakın, şiirsiz dergi istisnadır. Şiir, bu milletin sesi olmuştur.
Bugün dinlediğimiz türkülerin çoğunun sözleri Halk edebiyatı şiirlerine ait. Karacaoğlanları, Pir Sultanları dinliyoruz. Dünyada gözleri görmeyen şairlere, bir Aşık Veysel’e ait Türklerden başka bir millet gösterebilir miyiz? Sanmam. Yazarları vardır ama şairi varsa da istisnadır. Okuma yazma bilmeyen insanlara sorun, ezberden Yunus Emre okurlar. Bayram gelir, herkes sosyal medyada bayramla ilgili bir şiir yazar. İhsan Fazlıoğlu, Akıllı Türk Makul Tarih kitabında şöyle bir anekdot aktarır: XIX. yüzyıl sonunda İstanbul’daki bir fabrikayı gezen Alman seyyahın vurguladığı gibi: “Türkler tembel değil; yalnızca ara sıra dışarı çıkıp gökyüzüne bakmak isterler. Türkler şair millet; onları dört duvar arasına hapsedemezsin; çünkü fabrikaların seması yok.”
Milletçe şair olma özelliğine sahip olan tek millet biz Türkler. Şiir, Türkleri kurtarır mı bilmem ama Türklerin şiiri kurtardığı kesin. İhsan hocaya selam olsun.