Haberin var mı ey insan,

Bir nur doğdu Hira’dan!

Gönüller aydınlanıyor, nura gark oluyordu şimdi,

Seyre dalmıştı göklerde melekler,

Temaşa ediyordu dağlar ve taşlar…

Bir ak güvercin misâlinde geliyordu,

Sevgi, kardeşlik, dostluk ve fedakârlık…

Göklerin altında, yerlerin üstünde,

Bir mücadele başlıyordu şimdi artık;

Zalimlerin zulmüne “dur” denecek,

Ağlayan analar ağlamayacak,

Akan gözyaşları dinecek,

Artık sevgiyle kucaklaşılacak…

Evet, bir tohum atılacaktı,

Çorak topraklar neşv-ü nema bulacaktı,

Kurtulacaktı Bilaller, Ammarlar,

Hidayet bulacaktı Ömerler, Hamzalar…

Ve destanlar yazılacaktı,

Unutulmayacak, silinmeyecek destanlar…

Artık arınacaktı Kâbe putlardan,

Arınacaktı gönüller nifaktan, küfürden…

Ve dolacaktı kalpler,

ALLAH aşkı ve muhabbetiyle…

* * *

Duysundu Ebu Lehebler, Ebu Cehiller,

Kulak açsındı, ağlasındı Ümeyyeler,

İstemese de o zalimler,

O hakikati örten kâfirler,

Kaplayacaktı o nur,

Onca Arabistan yarımadasını,

Sonra da bütün âlemi…

* * *

İşte gelmişti Cibril,

Ak kanatlarıyla,

Hira Nur’a inmişti,

Nur için…

İkra’sıyla aydınlanacaktı,

Nura kavuşacaktı âlem,

Yazacaktı artık onu kalem…

Günlerden Ramazan’dı,

Gecelerden Kadir,

Ona “bin aydan daha kıymet” vermişti,

Ol Yüce Kadir…

Çünkü o Kur’an’dı,

Onunla hayat bulacaktı insanlık…

Bir nur doğmuştu Hira’dan,

Böyle emreylemişti Yaradan!

***

Gün olmuştu, kucak açmıştı Yesrib,

Gül’üne kavuşmuştu.

Sonra da,

Bir medeniyet doğmuştu.

Artık Yesrib,

Medine olmuştu.

Art arda gelmişti Bedir, Uhud ve Hendekler,

Can vermişti nice arslanlar,

Şehitler seyyidi Hamzalar…

* * *

Ve işte bugün,

Mekke’ydi, Mekke’nin sevinç günü,

Gözlüyordu yıllardır bağrından çıkan gülü,

Evet, dönmüştü bugün, kucak açmalıydı ona,

O, sevgililer sevgilisine.

Ama önce kurtulmalıydı Rabbine aracı kılınan,

Onca putlardan…

Ne kadar da sıkılmıştı Beytullah onlardan,

Utanıyordu yüceler yücesi Rabbinden.

İşte şimdi, şimdi kırılıyordu onlar birer birer,

Ömer’di, Ebubekir, Osman’dı,

Tutup da onları indiren ve paramparça eden…

Ve “Güllerin Efendisi”ydi Ali’yi mübarek sırtına çıkaran,

Ne kadar da rahatlamıştı Beytullah bugün…

* * *

Kaçacak delik arıyordu o gün zalimler,

Etmişlerdi her bir Müslüman’a,

Nice işkenceler…

Şimdi cezalardan ceza beğenenler,

Kaplamıştı içlerini nice korkular.

* * *

Ama o da neydi,

Nidalar ediyordu münadiler,

Geliyordu onlara nice müjdeler;

“Bugün hiç kimseye dokunulmayacak!

Yusuf’un kardeşlerine dediği gibi,”

“Bugün sizin için bir kınama yoktur!

Allah, sizi affetsin.

O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.

Gidiniz sizler serbestsiniz.”

Diyordu Muhammed!

İşte hidayet!

***

Şaşkınlıktan dört açılmıştı gözler,

Duyduklarına inanamıyordu kulaklar,

Ama evet doğruydu,

Çünkü kararı veren o idi;

Muhammed!

Sallallahü Aleyhi ve Sellem!

Hep iyilik gördükleri emin insan,

Muhammed!

Yerde mü’minler,

Gökte melekler,

Bu isme hasret!

* * *

Eğikti başlar öne utançlarından,

Oysa neler yapmışlardı neler,

Ona, arkadaşlarına ve yakınlarına…

Nice hakaretler çıkmıştı kanlı ağızlarından,

Nice acı ve işkenceler.

Sadece Tek ve Yüce olan,

Allah’a davet ettikleri için,

Putları reddettikleri için…

Şimdi övgüye dönmüştü aynı diller.

Onlardan birisi de Hind’di,

Ebu Süfyan’ın karısı,

Düşmanların en azılısından birisi,

Dişlemişti Hamza’nın ciğerini,

Onu öldürtmekle yetinmemişti.

* * *

Şimdi karşısındaydı Güller Gülünün,

Ve şöyle diyordu eğilen başıyla;

“Ya Muhammed!

Şu ana kadar sendin,

En çok nefret ettiğim insan,

Ama şimdi sen oldun,

En çok sevdiğim inan!”

***

Kimileri kaçmıştı Beyt’in mekânından,

Uzaklara, ta uzaklara korkudan…

Hiç beklememişlerdi böyle bir sonucu,

Hep olmuşlardı küfrü savunucu.

Şimdi onlar için şefaat dileniyordu yakınları,

“Alemlere rahmet olarak gönderilen” Zat’tan.

Onlar da dönecekti birer birer Medine’ye,

Ebu Cehil’in oğlu İkrime’lermisâli,

Teslim olacaklardı iman gerçeğine.

Gün olacak, Vahşi’ye bile doğacaktı,

Hira’dan doğan nur,

Artık onu da içine alacaktı.

* * *

Sen ey insan,

Haberin olsun bu manadan,

Şimdi nurlar yağıyor Hira’dan!