Filistin üzerine dertlenirken, yazı yazarken, şiir yazarken, haber yazarken, mesaj yazarken, pankart yazarken ya da resmi yazışmalarda bulunurken hepimiz aynı hataları yapıyoruz.
Gazze, Batı Şeria, Kudüs ayrı ayrı ülkeler değildir. Buralar Filistin’dir. Filistin bir bütündür…
“Sırayla gitmek lazım” diye anlatılan mücadele stratejisi aslında İsrail’in, sırayla yaptığı işgalin propagandasından başka bir şey değildir. Filistin gibi Filistin davası da bir bütündür…
Körfez ülkeleri Filistin konusunda duyarsız, etkisiz hatta yalancı olabilirler (ki öyleler). İran için Filistin “Anti-İsrail” söylemiyle dış ve iç politikada suistimal edilen siyasi bir malzeme olabilir (ki öyledir). Şöyle soralım; oldu ki İsrail ile Türkiye savaşa girdi. Yıllardır yürütülen politikalara göre İran’ın kimden yana olmasını beklersiniz? Türkiye’den yana tavır alması lazım değil mi? Kemalistler’in bile propagandasını yaptığı Hizbullah’ın ne yapmasını beklersiniz? İsrail’e saldırmasını değil mi? Maalesef öyle olmayacaktır. Böyle bir durumda İran, yüksek ihtimalle fırsat bu fırsat, Türkiye’ye karşı pozisyon alır ve bu durumunu Batı’ya karşı bir avantaj olarak kullanma yoluna gider. En iyi ihtimalle “İsrail’e saldırma” kartını kendini Amerika’ya karşı “siz bana vurursanız ben de İsrail’e vururum” diyerek kendini korumak için bekleyecektir. korumak için kullanacak ve kenarda bekleyip Bu durumda bile “İslam Âlemi” dediğimiz sürece, bu saydığımız Müslüman (potansiyel düşman) ülkelerin bir arada kalması sağlanmalıdır. Çünkü halklar hükümetlerinden güçlüdür. Krizler büyüdükçe ayrılığa sebep olan siyasi diktaların, kralların etkisi ve önemi sanıldığı gibi artmaz bilakis azalır. Krizler büyüdükçe sivillerin doğal kodlarıyla ortaya çıkan defacto tepkileri giderek etkisini ve önemini artırır. İş ciddiye binerse sivillerin bin yıllık kadim çözümleri vardır. Ayrılmamak lazım.
BM’ye gitmeli miyiz?
Lafı uzatmaya gerek yok; dünyanın en saf oyalanması BM’den bir şey beklemek olur. ABD’yi, kendi kendine mi şikayet edeceğiz? Beş daimi üyeden biri “Hayır” dedi mi, konu kapanır. Amerika kendi aleyhine karar mı alacak yani? Dediğim gibi lafı uzatmaya gerek yok; bu laf kara mizah.
Filistin’e iyi bir şeyler yapabilmek için herkesin kendi yerine ve kendi haddine çekilip samimi olması gerekir. En başta, ilk ve asli haddimiz olan kulluk şuuruna sarılmamız lazım. Önce kulluk sonra analiz olmadı lazım. İdeal olan her 200 Milyon Müslümana bir analist gayet yeteriyken hepimizin aynı anda hem Halife, hem stratejist, hem komutan, hem analist, hem tarihçi olması dışarıdan bakınca trajikomik duruyor. Halbuki Müslümanlar niyet eder, dua eder, gayret eder; ama sonuçlar üzerine söz etmezler. Kulluk şuurunu kaybedip Allah’a küstahlık yaptığımız andan itibaren iki ülkenin uçaklarını sayıp, “Bu ülke bu ülkeyi döver” diye anlatan şuursuz ahmakların ağzından çıkan safsatalarla savrulup gideriz. “İsrail’in şu kadar uçağı bu kadar uydusu var, ABD bize yazılım vermiyor, İsrail uçakları düşman olarak tanımlanamıyor” diye saçmalayan adamların yaptığı kara propagandalar, senin imanına galip geliyorsa zaten İsrail kazanmıştır; boşuna gevezelik yapmamak lazım. Doktor, doktor gibi olacak; polis, polis gibi… Bu ikisi birbirinin işine karışmaya, birbirini suçlamaya başladıysa muhakkak tembellik ve bencillik bataklığındadırlar. İnsan kendi üzerine düşeni yapmayınca başkasına sataşmaya başlarmış. Bu sebeple de kendi haddimize çekilip irade dairemiz içinde mükemmel olmamız lazım.
Mesela bir insan Müslümansa eğer, Filistin’e karşı hassasiyeti, İslami sebeplerden kaynaklanıyor demektir. Bu Müslüman, Filistin’e dertleniyor ama vakit namazlarını kılmıyorsa beyan ettiği Filistin derdi için “Yalancı” diyemeyiz ama “Boşa kürek çekiyorsun” diyebiliriz. Çünkü, cuma hutbesinde olan Selahaddin Eyyubi’ye bir genç bağırarak “Kudüs’e cihadı emret başka ne konusundan bahsediyorsun” der. Selahaddin Eyyubi cevap vermez. Ertesi gün sabah namazına durmadan önce cemaate şöyle sorar: “Dün bana hutbede cihadı emretmemi isteyen genç nerede?” Cemaatten hiç ses gelmeyince Selahattin Eyyubi, sabah namazına durmadan önce şöyle söyler: “Cuma namazına gelenler, sabah namazına gelmedikçe Kudüs’e cihadı emretmeyeceğim!” Sözün özü haddimize çekilmek, Filistin için en çok ihtiyacımız olan şey.
Filistin üzerinde tasarruf hakkımız var mı?
Filistin işgal atındaki son Osmanlı toprağıdır. Filistin hiçbir zaman Osmanlı’ya karşı bağımsızlığını ilan etmemiştir. İsrail, hukuken olmasa da zihinsel, duygusal tarihsel olarak şu anda Türkiye’de de işgalcidir. Bu durumun da üzerinde olan başka bir şey vardır ki Filistin’i müdafaa, muhafaza ve ihya Müslüman olmamızdan gelen kulluk görevlerimizden biridir…