Sosyal değişimlerin ezelî kanunu, Kitabullah’da, Ra’d Sûresi 11. âyette (meâlen) çok net olarak zikredilmektedir: ‘Bir halk kendi halini değiştirmedikçe, Allah onların halini değiştirmez.’

Kezâ, Hz. Peygamber (S) de, yine bir benzer kuralı 14 asır önceden belirtiyordu: ‘Nasılsanız, öyle yönetilirsiniz.’

*

Ankara’daki son korkunç patlamayı hazırlayan hain irade ve asıl hedefi hakkında elbette bir takım tahminler yürütülebilir. Ama, kesin belirlemenin yapılmasının epeyce bir zaman alması da tabiîdir. Hattâ, kamuoyunun yatıştırılması ve tatmin olması için alel-acele yapılan açıklamaların sonra gerçeği yansıtmadığının anlaşılması halinde ödenen faturanın daha ağır olduğu da birçok hadiselerde görülmüştür.

*

Ama, yine de, seçimleri etkileme çabasının bu patlamanın hedeflerinden birisi olduğunu söyleyenebilir. Bu bakımdan, AK Parti’nin anketlerde yine de yüzde 42’lerin üstünde görülmesi dolayısiyle böyle bir komplo hazırlanmış olabilir.

PKK yapabilir bunu.. Zâten yapmakta olduğu yığınla eylemler bunun benzeridir..  Kendilerini ‘devrimci’ diye niteleyen bir takım marksist-leninist ütopik odaklar da bu gibi eylemleri yapabilir.. Ya da daha akla-hayale gelmez nice gruplar da..

Üstelik, bir takım kimyevî ürünlerden güçlü patlayıcıların nasıl elde edildiğini artık internetlerden bile öğrenmek mümkün..

Kendi mevzilerine karşı yapılan bombardımanlara katılan Türkiye’yi cezalandırmak adına, IŞİD/ DAİŞ de yapmış olabilir..

Sionist İsrail rejimi de.. Tayyîb Erdoğan’la başı Davos’dan beri hoş olmayan Batı dünyasının gizli servisleri de.. Rusya ve daha başkaları da.. Bölgedeki bazı ülkeler de..

*

Seçim neticeleriyle bu yolla oynanabilir mi? Millet ümidsizliğe düşürülerek daha sert tedbirler alabilecek birilerini bekler der misiniz?

MHP durup dururken mi, bu kadar sert ve uzlaşmaz takır takınıyor? Uzlaşma çabalarıyla geçirilecek vakit yok demeye gelmiyor mu, bu davranışı..

*

Unutmayalim, Mart-2004 başında İspanya’da secim vardı ve seçimin favorisi, Aznar liderliğindeki Halk Partisi idi ve anketler seçimi onun yüzde 45’le kazanacağından dem vuruyordu.. Muhalefet ise, yüzde 37 gösteriyordu..

Ve sonra.. Bir patlama.. 200’e yakın insan öldü.. Birkaç gün sonra yapılacak olan seçimlerin ertelenmesi istendiyse de, iktidar partisi gerek görmedi.

Yapılan seçimler herşeyi ters yüz etmişti.. Muhalefet yüzde 45, Aznar yüzde 37 almış ve hükûmet eldeğiştirmişti.. Muhalefet lideri iken başbakanlığa yükseliveren  Zapatero bile hayret etmişti bu değişikliğe.. Ve o zamana kadar başarıylı bir siyasetçi olarak sivrilen Aznar da, siyaseti terkedip çekilmişti..

Bu gibi kazalar her sistemde olabilir.

*

Yani, belli hedeflere ulaşmak için belli manipulasyonların yapılması, yaptırılması tek örnek değildir, her zaman, her toplumda yaşanabilir.

Bush Amerikası, 11 eylul 2001 Saldırıları’ndan sonraki dönemde Irak’a saldırmak için, Saddam Irakı’nın elinde nükleer silahlar var demiş ve bütün dünyayı BM. Güvenlik Konseyi kürsüsünden gösterdiği belgelerle kandırmıştı.. Ama, sözkonusu bilgilerin kaynağı olarak gösterilen belgelerin, 15 sene öncelerde yapılmış bir akademik çalışmadan sahtekârlık yapılarak aparıldığı çok sonra anlaşılmıştı..

*

Hatırlayalım ki, Altay Tokat adında bir korgeneral (evet, sıradan bir subay değil, koskocaman bir korg.) vardı, TSK bünyesinde ve açıkça itiraf etmişti ki, Güneydoğu Anadolu’da sıkıntılı durumlar yaşanırken, bir taraftan mahkemelerin yargıçları durumu anlamakta zorlanır ve diğer taraftan yurt dışından gelen ‘insan hakları gözlemcileri’ bölgeyde araştırma yapmak isterken.. ‘Onların  kaldıkları otel veya devlet konukevlerinin yakınında geceleri bir-iki bomba patlattırırdım, ertesi günü hepsi mum gibi olur ve, ‘Aman, paşam, bizi bu saldırılardan kurtarınız diye yalvarırlardı..’ dediklerini aktarırdı.

*

Yine hatırlanmalı ki, 1993 Temmuzunda, tam da Meclis’de PKK ve Kürd Mes’elesi konulu bir oturum yapılması kararlaştırılmıştı ki, o gün El’Aziz- Bingöl yolunda 33 askerin öldürülmesi gibi bir dehşet verici manipulasyon daha tezgahlanmış ve Meclis’deki o oturumun yapılması bir daha göndeme gelmemişti.. Yani, o cinayetin bir hedefi de, Meclis’i bir konudan vazgeçirmek, caydırmak idi ve hedefine varmıştı..

İşte, bir siyasî hareket veya kararı engellemenin, erteletmenin, üstünü örtmenin yöntemlerinden birisi..

Aradan yıllar geçtikten sonra, o askerleri sivil ve silahsız ve de korumasız olarak  birliklerine gönderen komutanın NejadEslem adında bir tuğgeneral olduğu açıklanmış ve emekli olduğunda o da, tıpkı Altay Tokat gibi, siyasî faaliyetlerini devam ettirmek üzere, MHP’ye demir atmıştı.. Bu da ilginç bir husustur..

*

Ülkemizde hele de, İttihad-Terakkî’den bu yana nice suikasdler, komplolar, tuzaklar, tertibler olmuştur ki, pek çoğunun aslî faili bulunamamış ve belli hedeflere hizmet için özel olarak servise konulduğu anlaşılan nice eylemlerin  üzeri örtülmüştü..

*

Bizdeki benzer durumlardan birisi de bir teğmenin kafasının kesildiği ünlü Menemen Hadisesi idi.. Çünkü, orada 1930 yılı Aralık ayında neler olduğu henüz de araştırılamamıştır. Ama bilinimektedir ki, o cinayet, onu onu takib eden şiddetli cezalandırmalar bazı kemalist devrimlerin en hemoglobinli şekilde uygulanabilmesi için 80 yıla yakın zamandır hep canlı tutulmuş, toplumun tamamına gözdağı verilmişti..

Kaldı ki, o dönemden geride kalan belgelerin o ve benzeri hadiseleri ne kadar aydınlatacağı da ayrı bir konudur. Çünkü onların bir kısmı, geleceğin tarihçisine bırakılması özellikle düşünülerek hazırlanmış belgelerdir.. Buna rağmen, yıllarca önce, bir tartışma açılır gibi olunca, Genelkurmay derhal konuya el atmış ve ‘Genelkurmay mahkemelerinde yazılanlar her şeyi açıkça ortaya koyarken, daha ne araştırılacaktır?’ kabilinden bir balans ayarı verilmişti, o gibi tartışmalara..

Ki, kemalist- laik rejimin mahkemelerinde hemen her temel kararın, kurulmakta olan yeni rejimin maslahatına göre düzenlendiği bilinmiyor mu?

Bugün bile, hukukun kaynağı olarak bilmem ne ilke ve devrimlerini esas alan bir hukuk düzeninden söz edilmiyor mu?

Hattâ, 28 Şubat 1997 Askerî Darbe zorbalığı döneminde, Hâkimler-savcılar, Genelkurmay’a gruplar halinde davet edilerek, orada verilen brifinglerde  bilgilendirilip, yargının adalet ve hukuk adına asıl koruması gereken asıl şeyin laik-kemalist rejim olduğu konusunda uyarılmamışlar mıydı?

*

Bütün bunlardan sonra..

Bugünlerde yaşanan hadiselerin ve gelişmelerin, yarınlarımızı ve özellikle seçimleri ne kadar etkileyeceği konusunda oluşturulmak istenen hava her ne olursa olsun, her şey, Kur’an-ı Kerîm’de sosyal değişimin ezelî kanunu olarak belirtilen ‘Bir halk kendi halini değiştirmedikçe Allah onların halini değiştirmez..’ hükmüne ve hakezâ, Hz. Peygamber (S)’den rivayet olunan, ’Nasılsanız, öyle idare olunursunuz..’  hikmetli sözüne göre de şekillenecektir.

Yani, neticeyi ortaya koyacak olan, halkın kendi tercihidir.

Bu halk, 80 yıl boyunca nelere müstehak olduğunu gördü ve gösterdi ve son 13 yıl içinde de nasıl bir başka yönetime.. (Her ne kadar, yeni yönetimin temelden değişim yapmasına yetecek kadar destek vermediyse de..)

Bugün de, eğer bir takım algı operasyonlarıyla, geçmişteki mevzilerinden geri çekilecekse, kendi tercihinin bedelini de ödeyecektir, elbette..

*