Hikâyeye göre; müneccim başı, devrin Çin hükümdarının huzuruna önemli bir kehanet için çıkmak istemiş. Vaziyet gayet mühim, tehlike ise çok büyükmüş. Üç vakte kadar bir yağmur yağacak, yağmur suyundan, o suyun bulaştığı, ırmaktan, gölden, nehirden yahut pınardan içen herkes delirecekmiş. Kehanete inanmak güçmüş; ama müneccimbaşı da o güne dek hiç yanılmamışmış. Vaziyeti dikkatle ele alan danışman ve vüzera tayfası işi ciddiye alıp bir sürü tedbir geliştirmişler. Halkı bilgilendirmiş, herkese olayın ciddiyetini anlatmışlar. Devasa sarnıçlar, mahzenler, temiz su kuyuları yaptırmışlar.

Sonunda korkulan başa gelmiş. Beklenen yağmur yağıvermiş. İlk önce tedbirsizler ve ihmalkârlar, sonunda temiz su imkânı kıt olan tüm halk delirmiş. Delirmekle de kalmamış, artık deliler sarayın etrafını sarıp kalan akıllılarla da “deli, deli” diye alay etmeye başlamışlar. Durumun ciddiyetini gören hükümdar, tüm saray halkını, askeri, veziri toplamış ve kararını açıklamış. “Biz bu delilik salgınına karşı koyamayız, en iyisi onlara ayak uydurmalıyız” demiş. Herkese delirten sudan içme talimatı vermiş; ama kimse buyruğu dinlememiş. Bunun üzerine hükümdar ilk bardağı kendine doldurmuş. Hükümdardan sonra herkes aynı yolu tutmuş.

TÜRKİYE’DE SOLUN TALİHSİZLİĞİ

Dünyada sol, eşitsizliğin en yüksek olduğu dönemlerde eşitlik talebi üzerine inşa edilmiştir. Bu yüzden ruh kökü “merhamet ve adalet”tir. Bu yüzden Robert Owen’dan Fabianlara, Emile Zola’dan Jack London’a dönemin pek çok sol edebiyatçı ve teorisyenlerinin son derece romantik insanlar olduğunu görürsünüz. Avrupa’dan ithal edilen sol düşünce, bizim gümrüklerimizde ise önemli bir başkalaşım geçirmiştir. Bizdeki solun ruh kökü “öfke ve nefret”tir. Bu yüzden bizdeki solun gerçek solla benzerliği yüzeysel ve şekilseldir. Bizde sol kitaplarda güzeldir. Adalet ve merhamet, yapıcı duygulardır. Bunlara dayalı iyi-kötü bir düzen inşa edebilirsin. Öfke ve nefretle ise ancak yıkar yakarsın. Hiç kimseye faydalı bir şey üretemezsin.

Nefreti körüklemek için ihtiyaç duyduğun yelpaze; yalandır. Yalanla nefret ateşini harlar, o ateşle yakar yıkarsın. Dahası bir yalanı bir defa söylersen pek çok ahmağı inandırabilirsin. Bir yalanı birkaç kez söylersen, akılları bulandırabilirsin. Bir yalanı çok kez söylersen aklı başında insanları da kandırabilirsin. Bir yalanı kırk kez söylediğinde kendini bile inandırabilirsin. Yalan şeytanın ilk silahıdır. Kara kalbinle yalandan beslenebilirsin. Yalanla Hz. Adem (ra) bile kanmışken, milyonlarca masumu da inandırabilirsin. Yalanlarınla kendine maddi ya da manevi iktidar alanları açabilirsin. Ancak yalanla asla taş üstüne taş koyamazsın be ahmak. Yaktığın canlar, yıktığın ocaklar, kararttığın hayatlar altında kalırsın. Sana söyleyecek tek sözümüz var. Yalanlarınla birlikte boyun devrilsin.

Biliyoruz. Tarzınızı tavrınızı, amacınızı biliyoruz. Yemiyoruz. Bu kirli oyunlarınızı yemiyoruz. İstiyorsunuz ki çekip gidelim ve yağmacı düzeniniz devam etsin. İstiyorsunuz ki kurban verelim ve zulüm çarklarınız işlemeye başlasın. İstiyorsunuz ki pes edelim ve delirelim, meydan size kalsın. Kininizi de kibrinizi de cibilliyetinizi de kurduğunuz kirli ittifakları da çok iyi biliyoruz. Biz buradayız ve hiçbir yere gitmiyoruz.