Kış gelmesi bekleniyordu ya, 1 Kasım sonrası birden bire bir bahar havası, bir bahar havası… Kelimelerin dünyasında mecaz ve gerçek anlam, ittifak etmeye karar vermiş görünüyor. İstanbul’da pırıl prıl bir güneşli havayla birlikte ekonomide umut ve iyimserlik kol kola yürüyor. 1 Kasım gecesinden itibaren, ilk önce yatırım danışmanlığını yaptığımız Arap iş adamları aramaya başladılar. Yatırım projelerini kaldığı yerden yeniden değerlendirmek istiyorlar. Oysa 7 Haziran sonrası son noktaya gelmiş pek çok yatırım projesini askıya almaya karar vermişlerdi. Ardından iç piyasa aktörlerinden de birbiri ardına olumlu mesajlar gelmeye başladı. Ekonomi güvenilir topraklarda yeşeren bir ağaçtır.
İç piyasada da tükenme noktasına gelen birçok sektör, şimdi yarına daha bir umutla bakmaya başladı. Gelinen noktada eğitimden perakendeye pek çok tüketim talebinin 2 Kasım sonrasına ertelendiği anlaşılmış oldu. Ekonominin kılcal damarlarına kan yürümeye başladı bile. Bunlar güzel işaretler. Bu havaya ihtiyacımız vardı. İhtiyacımız olan başka bir şey ise, akıl ruh ortaklığıyla yürüyen girişimcilik. Girişimcilikten yana bir sıkıntımız yok, ama yaptığımız işleri bilgi temelli yapma, planlı programlı yapma, yüksek insani idealleri merkeze koyma noktasında sıkıntımız var. Bu yeni dönemde bu sıkıntıları aşamaz isek, özel sektörde ve kamuda katma değer üreten işler yapmayı başaramazsak yandı gülüm keten helva. Bu konuda vebal kamudan çok özel sektörün vebalidir. Doğru oturup doğru konuşalım; geçtiğimiz dönemde ekonomik gelişme için münbit alanları oluşturmada politik liderlik, üzerine düşenden fazlasını yaptı. Politik liderliğin açtığı hava koridorunu yeterince iyi değerlendiremeyen iş dünyasıdır. Ne nicelik ne nitelik, ne maddi hedefler ne de gayri maddi hedefler açısından iş dünyası önüne altın tepsi ile sunulan fırsatları değerlendiremedi. Şimdi yeni dönemde bu fırsat yeniden kaçırılmamalıdır.
1 Kasım sonrası görüştüğümüz ekonomik aktörlerde henüz esaslı bir tutum değişikliğini görebilmiş değilim. Ancak Arap yatırımcıların tutumlarında belirgin bir değişim olduğu muhakkak. Bugün yapmış olduğumuz bir yatırımcı buluşmasında Arap yatırımcıların kendi ülkelerinde yapılabilecek yatırımlar başlığında Türkiye’den taleplerinin fiili yatırımdan çok bilgi transferine (know-how) dayalı olduğunu müşahede ettik. Bu yeni ve doğru bir perspektiftir. Türkiye’nin İslam dünyası için yeni rolü bilgi ve sistem üretmeye dönük olmalıdır. Türkiye, İslam dünyasının yeni entelektüel merkezi olmaya çok yakındır. Çok kültürlü, çok fonksiyonlu, dinamik Türk girişim şirketlerini tesis ederek bu tarihi fırsatı yakalamak zorundayız. Aksi durumda erken baharın ağır bir kışa dönüşmesi hiç de uzak bir ihtimal değildir.