Osmanlı'nın bölgeden tasfiye edilmesinden sonra kurulan Milletler Cemiyeti, Filistin'i İngiliz mandasına bıraktı. Adı değişmeyen Filistin topraklarına Balfour Deklarasyonu (1917) koşulları çerçevesinde Yahudilerin önemli bir kısmı "Avrupalı yerleşimci" statüsüyle kabul edildi. Çünkü Balfor Deklarasyonu "Yahudi halkı için ulusal bir yurt" kurulmasını kolaylaştırmayı taahhüt ediyordu.
Osmanlı'nın 1917 yılında Kudus'ü terk etmesiyle başlayan felaketler zinciri 90 yıldır bir zulüm mekanizması olarak korunuyor. Varlığını asker, silah ve öldürme üzerine kuran İsrail'in kısa tarihini hatırlayalım mı?
Filistin topraklarında İsrail devleti kurulmadan önce, Yahudi paramiliter revizyonist-siyonist militan gruplar Hangah örgütünü kurdular. Kurulduğu tarihten itibaren bölgenin en büyük terörist grubu olarak Orta Doğu tarihine geçtiler.
Ze'ev Jabotinsky tarafından politikası ve stratejisi belirlenen Irgun, revizyonist siyonizmin bir parçasıydı. Bu politika, "Her Yahudi, Filistin'e girme hakkına sahipti. Sadece aktif misilleme Arapları caydıracak; bunun için de silahlı Yahudi kuvvetleri, Yahudi devletini garanti altına alabilir." fikrine dayanıyordu.
Hangah terör örgütünün alt grubu Irgun'un bilinen en meşhur operasyonlarından ikisinin tarihi 22 Temmuz 1946/ Kudüs Kral David Oteli'nin bombalanması ve 9 Nisan 1948'de Deir Yassin katliamıdır. Revizyonist-siyonist Irgun örgütüne bağlı militanlar Filistin'in Deir Yassin köyünde 107 Filistinli sivili katletti.
Bugünkü kanlı politikanın, ölüm ve öldürme doktrininin öncü ismi Menahem Begin, Hangah terör örgütünün Irgun grubunun lideriydi ve işlediği terör suçlarından dolayı İngilizler tarafından başına ödül konulmuştu. Orta Doğu tarihinin tescilli katili iken siyonist idealleri doğrultusunda Likut Partisini kurdu ve başkanlığını yaptı.
“Kasap” ve “Beyrut Kasabı" lakaplarıyla Orta Doğu tarihine geçen revizyonist-siyonist Likut'un diğer önemli ismi Ariel Şaron’dur. Sabra ve Şatilla katliamlarının sorumlu komutanı, siyaset yaptığı günlerde bugün gerçekleşen yıkım ve soykırımın sorumlusu Binyamin Netanyahu tarafından “yumuşama gerekçesiyle” sert bir şekilde eleştirildiği için partisinden ayrıldı. Bir süre sonra da stratejisini "öldürme ve yok etme" üzerine kuran anlayışın temsilcisi Netanyahu, Likut partisinin başkanı oldu.
Bu kısa bilgiler çerçevesinde 1948 yılından beri Filistin topraklarında işgalci ve emperyalist ülkelerin emrindeki büyük ve sınır tanımaz ordusuyla vahşi üreticilerin silah stoklarını masum insanlara karşı ölçüsüz kullanmaya memur Netanyahu ile hangi ateşkes ve barışı yapacağız? Filistinli ölülerin mezarlarını bile bombalarla topraklaştıran kafa ve kalpleri insanlıktan bir iz taşımayanlarla 1948’den beri kaç kez ateşkes yapıldı? Gazze’ye artık açık hava cezaevi demek bile mümkün değil. Gazze’de nefes alan 1 milyondan fazla insan, en tabii insan haklarından mahrum ve çocuklar hapishane şartlarından daha ağır koşullarda doğmakta ve büyümeden katledilmektedir. Batı medeniyeti mensuplarından bazısının kabul ettiği en ilkel devletlerde bile insanların hapishaneye konulması için bir suç işlemiş olmaları gerekirken; Gazze ve Filistin'in her hangi bir yerinde suç işleminize gerek yok. Bir Yahudi yerleşimci kapınıza dayanıp “Bu ev artık benim” dediğinde itiraz ederseniz daha ilkel şartlarda yaşayacağınız hapishaneye konulmak için yeterli sebep ihdas etmiş olursunuz. Hatta çoğu zaman buna bile ihtiyaç yok; Filistinli olmak yeterli! Kurulduğu tarihten itibaren terör devleti ve emperyalistlerin Orta Doğu’daki vekâlet savaşçısı olma vasfını hakkıyla ifa eden İsrail, insana ve insanlığa karşı vahşi yüzünü acımasız bir şekilde göstermeyi sürdürüyor.
İnsanlık tarihinde benzeri olmayan Gazze “ölüm kampında” insan hakları yok. Dünyanın hiçbir yerinde insanlar idarenin keyfince öldürülemez. Kadın ve çocuklar katledilemez. “Bir kurşun, iki insan” anlayışı ile “hamile kadınlar” hedef hâline getirilemez. Cezaevinde hasta olduğunuzda hekim tarafından bomba patlamayan bir revirde tedavi edilirsiniz. Kalitesinden endişe etseniz bile yemek saatinde mutlaka yemek servis edilir; aç kalmazsınız. Ve hapishanelerde bir gün aile efradınızla bir araya gelme umudunuz vardır, müebbet hüküm aldıysanız ziyaretçiniz olur. Gazze’de bunların hiçbiri mümkün değil. Doğan çocuklar büyümeden ölür. Bomba ve mermilerden veya yerleşimcilerden kurtulsanız bile bir gün sokakta bir İsrailli tarafından öldürülebilirsiniz.
Nitekim İsrail’le ateşkes olsa da olmasa da İsrail öldürür. Son verilerde katledilen çocuk sayısı: 5 bin 840! Rahmetli Cahit Zarifoğlu Haziran 1987'de vefat etti. Vefatından önce yazdığı "Daralan Vakitler" şiiri bize bugün yaşananları anlatmıyor mu? "Yanakları saçları gözleri yanmış/Zehirli gaz bombaları/Yılan gibi sokmuş yalamış gövdelerini/(...)/Başları/Paletlerle ezilmiş babaları/Yahudi doğramış analarını/Binlerce çocuk topların betonların altında/ (...)/ Müslümanlarsa uzakta/Sanki başka/Gelinmez bir dünyada." Değişen ne? Hangi ateşkes? Ve nerede insanlar, Müslümanlar ve Hristiyanlar?
İsrail'in işlediği cinayetlere ABD, AB ve İngiltere başından itibaren açık desteklerinden ve sağladıkları yok edici savaş mühimmatından dolayı ortaktır ve suçludur. Zikredilen devletlerde vicdanı yaralı insanların devlet yöneticilerine rağmen itirazları ve direnişleri insanlığın geleceği için bir umuttur. Bu tepkiler, İsrail’in zırhlı dozerlerinin paletleri altında ezilen Rachel Corrie'nin direnişi kadar değerlidir. Ancak bu saygıdeğer bireysel tepkiler, vahşi ve merhametten yoksun Batı medeniyetinin karar vericilerini etkilemekten uzaktır. Çünkü onlar Roma eliyle aynı suçu işlediler. Endülüs'te Müslüman ve Yahudilere karşı da aynı zulmü tekrarladılar. Hitler ve çocukları eliyle din, dil, etnik aidiyet gözetmeksizin (medya ve sinema endüstrisi ile sadece Yahudilere uygulanmış gibi görülse de) Auschwitz'de insan nesline ihanet ettiler. Batı medeniyeti, insana ve insanlığa karşı işlenen suçlar üzerine kuruldu. Ana dayanağı güç, işgal ve köleleştirerek sömürmektir. İnsanlığa karşı işlenen suçlarla gelişmiş Batı medeniyetine insanlık değerlerinin aşılanması ve Batı’nın insan için gerekli vasat bir ahlakilik seviyesine ulaştırılması mümkün değil; çünkü Batı medeniyetinde “insan insanın yurdu değil; kurdudur.” O nefret ve ötekileştirme medeniyeti olarak gelişti ve insanlığı kendisinden nefret ettirerek varlığını sürdürüyor. Filistin ve Gazze’de ateşkes olsa da insanlığa karşı suç işlenmeye devam ediliyor.