Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 3 Kasım 2020 tarihinde yapılan seçimleri kazanan 78 yaşındaki Joe Biden, Covid-19’un gölgesinde ve olağanüstü güvenlik önlemlerinin alındığı bir ortamda, çarşamba günü yemin ederek görevine başladı. ABD’nin 46. başkanı olan Biden, 50 yıldır Amerikan siyasetinin içerisinde ve bu sürede başkan yardımcılığı dahil olmak üzere birçok üst düzey görevde bulundu. Demokrat Parti’nin başkan adayı olarak girdiği seçimde, zorlu rakibi Trump’ı yenmeyi başararak ABD’nin 35. Başkanı John F. Kennedy’den sonra Amerika’nın ikinci Katolik başkanı oldu.
Başkan Biden’ın en büyük iddiası, “ABD’yi fabrika ayarlarına döndürmek”. ABD tarihine kara bir leke olarak geçen 6 Ocak “Kongre Baskını”, Amerikan’ın fabrika ayarlarına dönme ihtiyacının ne derecede önemli olduğunu dünyaya bir kez daha göstermiştir. Ancak fabrika ayarlarının tam olarak ne olduğu konusu henüz tümüyle anlaşılmış bir mesele değildir.
Bugün Amerikalıların büyük çoğunluğu, liderlerinin dünya sorunlarıyla meşgul olmak yerine kendi ülkelerinin sorunlarına çözüm üretmekle ilgilenmelerini istemektedir. Gerçekten de günümüzde Amerika’nın üstesinden gelmek zorunda olduğu birçok kronik sıkıntı çözüm beklemektedir. Mesela Amerika’da yasalar önünde artık herkes eşit kabul edilse de ırkçılık hala toplumsal olaylara yol açabilen ciddi bir problemdir.
Bunun yanında, pandemi döneminde bir kez daha alarm veren sağlık sistemi, Amerika’nın artık bir fırsatlar ülkesi olmadığı tartışmalarına yol açmıştır. Ülkede salgın nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının 400 bini geçtiği dikkate alındığında, insanların içinde bulunduğu trajedi kolaylıkla anlaşılabilir. Ayrıca salgının ağır ekonomik koşulları, sokaklarda yaşayan insan sayısını her geçen gün artırmaktadır.
Dünyanın en büyük ekonomisine sahip Amerika’da sokaklarda yaşayan evsizlerin sayısının yarım milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Tüm bu olumsuz şartlardan dolayı birçok uzman Amerika için bu dönemi, “eşi benzeri görülmemiş bir zaman” şeklinde tanımlamaktadır.
Trump’ın seçmen profili ile Amerika’daki sosyoekonomik koşullar birlikte ele alındığında, Biden’ın küresel sorunlardan ziyade ülkenin iç sorunlarına daha fazla ağırlık verebileceği izlenimi güçlenmektedir.
Nihayetinde Biden’ın karşısında seçimi kaybettiğine ikna olmamış Trump tehlikesi, varlığını hala sürdürmektedir. Dahası 6 Ocak baskını, Trump’ın kitlesel gücünü işaret etmesi bakımından dikkate alınması gereken bir vakadır. Zira Biden, Trump’a karşı güçlü bir cephe inşa edebilmek amacıyla yönetim kadrosunda kadınlara, ırki ve kültürel çeşitliliğe özen göstermiştir. Yine bu bağlamda anne tarafından Hindistan, baba tarafından ise Jamaika asıllı Kamala Harris’in başkan yardımcılığı ikna edicidir.
İşte bu noktada kongre baskınını gerçekleştirenlerin niteliği önem kazanmaktadır. Kongre’yi ne ayrımcılığa uğrayan göçmenler ne de ırkçılığa maruz kalan siyahlar basmıştır. Kongre’yi yağmalayıp talan edenler, yüksek eğitimli olmayan beyazlardır. Yani Trump destekçileri. Dolayısıyla Biden’ı zorlu bir demokrasi sınavı beklemektedir. Başkanlık döneminde Biden’ı en çok yoracak kesimlerden birisi de şüphesiz bu “beyaz öfke” olacaktır. Ancak yeni başkandan beklenen umut ile öfke arasında bir denge kurmasıdır.