Güçlü ve baskın Yahudi kültürü karşısında Mezopotamya’da tutunamamış ve Suriye üzerinden Anadolu topraklarına ulaşarak burada kök salmıştır. Paganist Bizans’ın resmi dini haline geldikten sonra dönüşüm geçirmeye başlamış ve varlığını devam ettirebilmek için daha sonra ana karakteri haline gelecek putperest unsurların istilasına göz yummuştur. Bu başkalaşımda, Hristiyan kimliğine etki eden bazı ünlü azizler ile İnciller hakkında kritik kararların alındığı konsüllerin rolü büyüktür. Hristiyanlık tarihinin önemli figürlerinden biri, hiç kuşkusuz M.S. V. yüzyılda ölen Aziz Augustinus’dur. O, kendisinden iki asır önce yaşan Tertullianus’un “inanıyorum çünkü saçmadır” ilkesinin aksine, “anlayabilmek için inanıyorum” ya da “inanmadıkça anlamayacaksın” mottosunu esas alarak felsefesini görece daha sağlam bir temel üstüne inşa etmiştir. Bu paradigma, Hristiyan teolojisi içerisinde nispeten felsefi düşüncenin nefes almasına da imkan sağlamıştır. Oysa İslam itikadı, bilgi üzerine tesis eder. Mukallidin imanının geçerliliği bu sebepten tartışılır. Muhammed suresinin 19. ayetinin ilk kelimesinde, son elçinin getirdiği mesajın temel niteliğinin altı kalınca çizilir: “Bil ki Allah’tan başka ilah yoktur. Öyleyse kendin ve mümin erkeklerle kadınların günahları için bağışlanma dile! Çünkü Allah, gezip dolaştığınız yerleri de konakladığınız yerleri de bilir.” İslam, bağlılarından skolastik düşünceye, kaba softalığa ya da taassuba yol açabilecek imancı bir tutum talep etmez. El-Kitap, müminleri öncelikle bilmeye, düşünmeye ve anlamaya çağırır. Her ne kadar semiyyât adını verdiğimiz bölüm, vahiy dışında bir yolla elde edemeyeceğimiz veriler içerse de Allah’ın varlığı ve evrenin yaratılmışlığı gibi temel inanç alanlarına dair deliller, insanoğlunun yaşadığı çevreye çıplak gözle görülecek şekilde serpiştirilmiştir. Görmek için sadece bulmayı uman bir gözle bakmak yeterlidir.

Augustinus’un Hristiyanlığa yaptığı ilavelerden biri de sevgi ilkesidir. İki bacaklı sevgi anlayışı, onun teolojisinin iki sac ayağını teşkil eder. Birincisi, Tanrıya duyulan sevgi diğeri ise insanın kendine yönelik beslediği sevgidir. O, kutsal kitaptan nasiplenmek isteyenlerin, mahlukatın varlık sebebi kabul ettiği sevgiyi gözlük misali gözlerine takarak okumaları gerektiğini salık verir. Augustinus’ten itibaren İsevilik, bir sevgi dini şeklinde pazarlanmış; sevgi ve buna bağlı olarak güvenin yeryüzünün çeşitli coğrafyalarından çekildiği dönemlerde misyonerler, ellerinde sözümona bir sevgi kitabı olarak takdim ettikleri İncil ile sahne almışlardır.

Oysa muharref İncilin Luka, Matta ve Yuhanna gibi ana bölümleri, çocuklardan uzak tutulması gereken düzeyde şiddet içerir. Nasıl ki Tevrat’taki neşideler neşidesi sadece on sekiz yaş üstünün okuyabileceği düzeyde cinsellik içerir, İncil’in kimi yerleri de şiddet sahnelerinden geçilmez. Öyle ya Yahudiler Allah’ın emanet ettiği kutsal metinleri tahrif etmekte ustadırlar. Peygamberlerine ensest ilişkiyi layık gören zihniyetin çırakları da efendilerinden geri kalmamıştır.

Başlıktaki ifade Allah’ın dininin en temel rüknü olan tevhidi, önce teslis sonra teksir eden bir kafanın, kendi parçalanmış benliği ile ilgili itirafını içermektedir. Cümle, Augustinus’a ait.

Baki selam…