Birkaç sene önce İstanbul’da, Nureddin Geylani Medresesi’nin müdavimlerinden İsa Kandemir ile birlikte, Edirne’ye gidiyorduk. “Bediüzzaman ahir zaman Mehdi’sidir!” diyenlere karşı, “ilmi” olarak yaptığım “itiraz”, onun da dikkatini çekmiş olacak ki; yolculuğumuzda “Bu konuyu dillendirmek veya konuşmak kime ne fayda getirir?” şeklinde, “nezaket” dâhilinde bir “itirazda” bulunmuştu. Ben de kendisine “Kardeşim, tezelzülde olan Âlem-i İslam, ancak Mehdi ve İsa aleyhisselam ile ümidini zinde tutar…” şeklinde “mukni” bir cevap vermiştim. O da bana “Hiç öyle düşünmemiştim…” diye karşılık vermişti.
Kıymetli okuyucular; son birkaç haftadır Bediüzzaman hazretlerinin “Mehdiyet” makamıyla alakalı görüşlerini aktarmaya, açıklamaya ve izah etmeye çalışıyorum. Gelen tepkiler, bu konunun ne kadar “mühim” olduğunu, bir kez daha “ispat” etmiştir.
Ocağının başında bulgur çorbası kaynatan çobana, “Şu anda padişah ne yapıyor?” diye sormuşlar. Çoban da “Padişah, etli bulgur çorbası kaynatıyordur” diye cevap vermiş. Mehdi ve İsa aleyhisselam konusu, Müslümanlar için bir “vizyon” ve “misyon” konusudur. Bu konulardan dolayı, Müslümanlar teyakkuz hâlindedir. Eğer bu iki konu olmasaydı, o zaman dünyadan ümidini kesen Müslümanlar, kıyameti intizar edecekti. Hâlbuki binlerce sene galip gelen küfür ve şerre mukabil, en az bin sene İslam’ın galebesine inancımız tamdır. O sebepten Hazreti Mehdi ve İsa aleyhisselamın yolunu gözlüyoruz. Aksini iddia edenler, varsın çoban gibi Hazreti Mehdi’nin bulgur çorbası karıştırdığını iddia etsin.
Bediüzzaman Said Nursi’nin Mehdi olduğunu iddia edenler, ilmî ve mukni deliller karşısında “İyi de Mehdiyet konusu, o kadar da önemli değil…” diyerek konuyu “sümen” altı yapmaya çalışıyorlar. Hâlbuki İslam Âlemi’nin birçok yeri işgal edilmiş, namusu çiğnenmiş ve İttihad-ı İslam paramparça olmuştur. Kur’an-ı Kerim ve hadisin ise, hiçbir hükmü yeryüzünde tatbik edilmemektedir. Bu noktayı nazardan, muhbir-i sadık olan Peygamberimiz’in (a.s.m) haber verdiği Mehdi ve İsa aleyhisselam konusu, tuzu kuru Müslümanlar (!) için önem arz etmeyebilir. Bundan kat-ı nazar, Âlem-i İslamın namusunu namusu bilen, kalbi İttihad-ı İslam için atan ve Kur’an-ı Kerim ile hadisin tüm dünyada “hâkim” olmasını “misyon” edinen her bir Müslüman için, bu konu önemlidir.
Mamafih, bu konuyla alakalı birkaç hususu da burada izah etmek isterim:
- “Mehdi” konusu, “Deccal” ve “Nüzul-i İsa” meseleleri gibi, “mütevatirdir” ve akideye dâhildir. İnkârı küfürdür. Onun için Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretleri de, bu konuya önem vermiştir. 5. Şua, 24. Söz, Muhakemat ve pek çok mektubunda bu konuları özellikle izah etmiştir. “Üstad Bediüzzaman bu gibi konulara önem vermemiş…” demek doğru değildir.
- Mehdi konusunun “ümmetin” hususen “avamın” kuvve-i maneviyesini “takviye” için olduğunu ve her asrın buna şiddetle ihtiyacı olduğunu, bizzat Üstad Bediüzzaman söylüyor. Demek ki bu konu önemlidir. Hususen avam için önemlidir. O halde fesad-ı ümmet bitmeden, “Mehdi gelmiş-gitmiş…” demek, ümmetin kuvve-i maneviyesini kırmak ve direncini bozmak olduğu için bu tarz söylemler “haramdır”.
- “Mehdi ünvânı”, “velayet isnadı” gibi sırf bir “hüsn-ü zan” meselesi değildir. Allah Resulü’nün (a.s.m) “va’dine” ve “ihbarına” dayandığı için “Ben filanın Mehdi olduğunu düşünüyorum. Bu benim hüsn-ü zannımdır…” denmez. Ümmeti fitneye attığı ve va’d-i Peygamberî’yi (a.s.m) “tekzibe” sebep olduğu için “haramdır.”
- “Üstad hazretleri, Mehdiyet’e önem vermediğinden kabul etmemiştir…” sözü de doğru değildir. Bu “Aslında Mehdidir, ama önemsiz bir ünvan olduğu için kabul etmemiş…” demektir. Mehdiyet, velayet veya kutbiyet gibi bir konu değildir. En yüksek veraset-i nübüvvettir. Bunlar birbirine karıştırılmamalıdır. Üstad hazretleri önemsiz olduğundan değil, Mehdi olmadığından bu makamı kabul etmemiştir. Hem de iddia edildiği gibi öyle dil ucuyla reddetmemiş. Belki o gelecek zata zemin hazırladığını “pişdarlık” yaptığını ifade etmiştir. O zatın neler yapacağını anlatıp, tarihler vermiştir. Böyle bir izah, Üstad’a “tevazudan” öte “yalan” isnadıdır.
Selam ve dua ile
Fiemanillah