İlk antibiyotik olan penisilin Alexander Fleming tarafından 1928 yılında keşfedilmiş olup tedavide kullanımı 1939 yılını bulmuştur. Bu tarihten sonra antibiyotikler üzerine çalışmalar yoğunlaşmış ve özellikle İkinci Dünya Savaşında pek çok hayat antibiyotikler sayesinde kurtarılabilmiştir. İşte bu dönemlerde bilim insanları antibiyotikler ile bakterileri yendiklerini sanmış olsa da bu durum uzun sürmemiş ve 1943 yılında antibiyotiğe dirençli ilk bakteri tespit edilmiştir. Sonrasında yeni antibiyotikler keşfedilmiş ancak her seferinde bakteriler bu antibiyotiklere direnç geliştirmeyi başarmıştır.
Dünya Sağlık Örgütü, her yıl tahminen 700 bin kişinin antibiyotiğe dirençli bir bakteri nedeniyle hayatını kaybettiğini açıklamıştır. Gerekli önlemler alınmadığı durumda ise bu sayının 2050 yılında 10 milyona ulaşacağı öngörülmüştür. Günümüzde antibiyotiklere dirençli bakteriler toplum sağlığı için en önemli risklerin başında değerlendirilmektedir. Bu nedenle bakterilerle mücadelede antibiyotiklere alternatif maddelerin arayışı hız kazanmıştır.
Bakteriyofajlar bakterilerle mücadelede etkili ve doğal alternatif olmaları nedeniyle öne çıkmaktadır. Bakteriyofajlar ya da kısaca fajlar sadece bakterileri öldüren virüslerdir. Bu virüsler hedef bakterinin içine girerek çoğalmakta ve bakteriyi yok edebilmektedir. Her ne kadar virüs olmaları nedeniyle insanlarda tedirginlik oluştursalar da fajlar sadece hedef bakteri üzerine etki etmektedir. Bu özellikleri antibiyotiklere kıyasla en önemli avantajlarından birisidir. Zira antibiyotikler hastalık yapan bakterilerin yanı sıra insan veya hayvan vücudundaki faydalı bakterileri de yok ederek bağışıklık sistemini zayıflatabilmektedir.
Bakteriyofajların bir diğer önemli özelliği ise tamamen doğal olmalarıdır. Doğada oldukça yaygın olarak bulunan fajların her gün deniz ve okyanuslarda bakterilerin yüzde 40’ını yok ederek suların kendi kendini temizlemesinde önemli rol oynadıkları belirtilmektedir.
İşte bu faydalı özellikleri nedeniyle zararlı bakteriler ile doğal mücadele amacıyla bakteriyofajlar ile ilgili çalışmalar dünyada her geçen gün daha da artmaktadır. Bakteriyofajlar, dünyada pe kçok ülkede antibiyotiklere dirençli bakteriyel hastalıkların tedavisinde kullanılmakta olup ABD ve AB’de gıda kaynaklı hastalıkların önlenmesi amacıyla gıdalara katılabilen helal sertifikalı ticari faj preparatları bile bulunmaktadır.
Ülkemizde de çalışma sayısı her geçen gün artsa da son 10 yılda Türkiye’de bakteriyofaj alanında en yoğun çalışan araştırmacılardan birisi olarak, en önemli sorunun projeler neticesinde elde edilen faj preparatlarının yasal düzenlemelerin ve koordinasyon sağlayan bir kurumun yokluğunda sağlık veya gıda alanında kullanılamaması olduğunu söyleyebilirim.