Seçim takvimi işliyor. 1 Kasım’a gün gün yaklaşıyoruz. Henüz resmi bir açıklama yapılmadı -ki milletvekili aday listelerinin teslim edileceği 18 Eylül’e kadar da bir açıklama yapılmayabilir- AK Parti ile Saadet Partisi’nin seçim ittifakı yapmasına kesin gözüyle bakılıyor. En azından, her iki parti tabanının ekserisinin bu ittifaka sıcak baktığı aşikâr.

Bu ittifaka sıcak bakanlardan birisi de benim babam… 1942 doğumlu babam, kendini bildi bileli merhum Erbakan hocamızın yolundan gitmiş, ömrünü Milli Görüş Hareketi’ne vakfetmiş birisi. Delikanlı çağlarında annemle birlikte ekmek parası için gurbete/ Almanya’ya gittiğinde tanışmış Milli Görüş Hareketi ile. O zamandan beri de çizgisinden hiç sapmadan, bu hareketin bir ferdi olarak, karınca kararınca davasının galip gelmesi için çalışmış, bu uğurda her türlü fedakârlığı yapmış bir adam.

Türkiye’ye temelli dönüş yaptığımız 1984’den itibaren Refah Partisi, Fazilet Partisi ve şimdi de Saadet Partisi’nin mahalle teşkilatlarında görev alan babam, en son 7 Haziran seçiminde mahallemize açılan seçim irtibat bürosunda aktif bir şekilde görev aldı. Oyunu da Saadet Partisi’ne verdi. 1 Kasım seçiminde de oyunu, hiç tereddüt etmeden, Saadet Partisi’ne verecek. Kurulduğu ve iktidara geldiği günden beri AK Parti’nin hiçbir politikasını beğenmiyor, mütemadiyen Erdoğan’ı Erbakan’a ihanet etmekle, davayı satmakla suçluyor. “Erdoğan ve arkadaşları, hocanın yanından ayrılmasaydı, Milli Görüş daha büyük ve daha güçlü bir şekilde gelirdi iktidara” görüşünü savunuyor. AK Parti’nin yanlışlarını saymakla bitiremiyor. Her cami çıkışında, eve gelene kadar yanında kim varsa ona Erdoğan’ın yanlışlarını saymaktan, AK Parti’nin politikalarını yermekten, Saadet Partisi’nin tek doğru parti olduğunu anlatmaktan beri durmuyor. Rahmetli annem, “hacı yeter, bir gün bu yüzden dayak yiyeceksin” diye uyarmaktan yorulmuştu da, babam halen daha bu tebliğ(!) huyundan vazgeçmiş değil.

İttifak söylentilerini babama sordum, “Saadet AK Parti çatısı altında seçime gidecek gibi, ne dersin?” dedim. Babam gayet sakin bir şekilde, “Büyükler neyi uygun görürse kabulümüzdür” dedi. Şaşırdım. Bir kez daha sordum. Babam, “AK Parti’ye Milli Görüş aşısı olur, Meclis’te Milli Görüş’ün olması Türkiye’nin hayrına olur” diye cevap verdi. Yılların Milli Görüşçüsü babam, yapılacak bir ittifaka karşı çıkmıyor, aksine bu ittifakın ülke için yararlı olacağına inanıyor… Bu beni sevindirdi.

Eminim Saadet Partisi’nde babam gibi düşünenler çoğunlukta. AK Parti’de de bu ittifaka sıcak bakıldığını biliyorum. Bakılması da gerekiyor zaten. Her iki parti de, bundan önce savrulmalar yaşamış olabilir. Farklı mihraklarla kol kola girme zorunluluğu hissetmiş olabilir. Birbirlerini ihanetle suçlamış da olabilir. Ancak gün, kavga günü değil. Gün hesap sorma günü değil. Gün birbirini karşılıklı suçlama günü değil. Gün; birlik, beraberlik, vahdet, ittifak günü. Dosta düşmana karşı yekvücut olma günü.

Türkiye’nin etrafını saran şu uğursuz çemberi yıkıp geçmek istiyorsak eğer, bu ittifaka biz de evet demeliyiz.