“Sen hep çalışmak zorundaymışsın, öyle diyordun. ‘Çok çalışıp çok kazanmam lâzım, sizin için çalışıyorum, size daha rahat bir hayat yaşatabilmek için, size güzel bir gelecek sağlayabilmek için geceli gündüzlü çalışmam lâzım.’ diyordun. Şimdi ben büyüdüm, delikanlı oldum, çalışma hayatına atıldım. Öyle değilmiş baba. Parayı bu kadar hayatın merkezine alınca, başka değerler merkezden kayıyormuş. Her şeyi bir tarafa bırakıp, geceli gündüzlü çalışmak gerekmiyormuş. Sen bizim için çalıştığını söylerken, asıl ihtiyaç bizimle hayatı ve sevgiyi paylaşmakmış. Sevgisiz bir gelecek olmuyormuş. Bizim için yaptığını söylediğin bu kadar çalışma, bir baba etmedi, bir gram baba sevgisi etmedi, senin yerini tutmadı baba. Şimdi, bankada paralarımız var, iyi bir evde oturuyoruz, altında lüks bir araba var, fakat aramızda evlât baba sevgisi yok. Farkında mısın buz gibiyiz. Yan yana gelince konuşacak bir şey bulamıyoruz. İkimizde bir arada olmaktan sıkılıyoruz.

Ben seninle zaman geçirmek, boynunda at oynamak, güreşmek, ‘Canım babacığım’ diye boynuna sarılmak isterdim. Çocukluğuma dönüp baktığımda, seninle paylaştığım bir şeyler olsun isterdim. Çocuklarıma anlatacağım çocukluğum olsun, ‘Gelin sizi dedenize götüreyim, o sizi çok seviyor’ diyeceğim bir yakınlığım olsun isterdim. Biz kirada otursak ta olurdu, senede dört beş kere tatile gitmesek te olurdu. Tatilde bile, bizi bırakıp kendi bilgisayarının başında zaman geçiriyordun. Senin üç sevgilin vardı, işin, telefonun ve arkadaşların. Sevgin, ilgin, paylaşımların hep onlarlaydı. Biz ise her zamanki gibi, annemle birlikte sensiz zaman geçirirdik.

Neyin daha acil ihtiyaç olduğunu kim belirliyor baba? Biz daha çocuktuk, sana ‘Çok çalış çok para getir, bizi daha lüks yaşat’ demedik ki. Biz hep seninle vakit geçirmeyi istedik. Kucağında oynamayı, bize sevgiyle davranmanı istedik, çok istedik. Şimdi, o paralardan nefret ediyorum. Çok çalışan her babadan nefret ediyorum.

Çocuklarınızın babasızlıktan içleri yanıyor, gözlerinden yaşlar akıyor, farkında mısınız babalar?

Biraz daha para kazanıp babamın yanına gideceğim, elimdeki bir tomar parayı babama fırlatıp, ‘Bunlardan baba olmuyor, bunlar baba sıcaklığını, baba sevgisini vermiyor. Yavrum diye sarılmıyor. Niye bunlar için bizi sensiz bıraktın baba?’ diyeceğim. Daha sonrada ardıma bakmadan uzaklaşacağım.

Kendime söz verdim, çocuğum olursa onları asla babasız bırakmayacağım, onlarla çocukluğunu doya doya yaşatacak ne varsa yapacağım. Benim çocuğum benim gibi ağlamayacak, baba sevgisinin yakıcı boşluğunu hissetmeyecek, babalı fakat babasız gibi olmayacak inşallah. Rabbimin bana o güzel günleri göstermesi için duadayım. Belki o zaman, babadan yoksun büyümemin acısı bir nebze olsun azalır.”