Geçtiğimiz aylarda bir hafta sonu evde otururken televizyonda ilginç bir belgesel dikkatimi çekti. ‘Armstrong Yalanı’ adındaki bu belgeselde Fransa Bisiklet Turu’nu üst üste 7 yıl zirvede tamamlamayı başaran bisiklet şampiyonu Lance Armstrong’un hikâyesi anlatılıyordu.

Tabii bu bir başarı hikâyesinden ziyade yıllarca başarıyla sürdürülmüş bir doping programının nasıl hüsranla sonlandığına dair bir hikâye. Hayatının bir döneminde kansere yakalanan Lance Armstrong kanseri yendikten ve spor tarihinin en büyük başarılarından birine imza attıktan sonra, tam bir Amerikan kahramanına dönüşmüşken, Ocak 2013’te Oprah Winfrey’in programına çıkmış ve Fransa Bisiklet Turu şampiyonlukları kazandığı dönem doping yaptığını itiraf etmişti. Doping soruşturması ve bu itirafın ardından tüm sponsorları Armstrong’la ve kurucusu olduğu Livestrong vakfıyla olan bağlarını kesmişti.

Belgeselin yönetmenliğini sporcuyu 2008’den 2011’e kadar gözlemleyen Alex Gibney üstleniyor.

Önümüzdeki hafta vizyona girecek olan ‘The Program’ (Son Efsane şeklinde çok kötü bir isim çevirisiyle girecek) filmi de hikâyesi neredeyse baştan sona bilinen Lance Armstrong’un hayatını ‘birazcık’ kurguyla ve oyuncular aracılığıyla anlatmayı deniyor.

Deniyor diyorum çünkü film ne bir kurmaca olmayı başarıyor ne de bir belgesel kadar gerçekçi olabiliyor. Bilinen bir hikâyeyi izleyiciye kurmaca bir film şeklinde vermek istiyorsanız onun içerisine mutlaka bazı heyecan ve aksiyon öğeleri katmanız gerekir. İzleyiciyi gerçeklikten kopartmak istemiyorsanız da hikâyenizi görsel kaliteniz veya senaryonuzun derinliği ile etkilemeye çalışmalısınız.

Maalesef ‘The Program’ bu konularda beni etkilemeyi başaramadı. Belki de yakın zamanda belgeselini izlediğim için bu böyledir. Ama bir spor dalında yaşanan bir skandalı anlatan böyle bir filmde en azından heyecanlı bir bisiklet yarışı izlemeyi çok isterdim.

Niye bu kadar dertlendiğimi bilmiyorum. Galiba filme gitmeden önce beklentimi fazla yüksek tutmuşum.

Filmde Lance Armstrong’u Ben Foster; olayı kurcalayan gazeteci David Walsh’u Chris O’Dowd ve Armstrong’un zaferler kazandığı U.S. Postal takımının yöneticisi Bill Stapleton’ı ise Lee Pace canlandırıyor. Dustin Hoffman, Guillaume Canet, Jesse Plemons gibi oyuncular da filmde rol alıyor.

Senaryosunu ‘Trainspotting’in de senaristi olan John Hodge’un yazdığı filmin yapımcılığını ‘Tinker Tailor Soldier Spy’, ‘Philomena’ ve ‘The Theory of Everything’in yapımcıları üstleniyor.