Ben 50 yaşını ikmal etmiş, bu aziz millete mensup, bu toprakların bir evladı olan bir sıradan Müslümanım.
Siyasi bir ikbal, bir makam/mevki peşinde hiç olmadım bundan sonrada olmayacağım inşallah…
Bu aziz Vatandan başka rant sağlanmasını istediğim, bir ağaç dikecek bir karış toprağımda yok. İş kapıp kar ettirmeyi düşündüğüm bir şirketim, bir ticari faaliyetimde yok.
Kendimce, şu dünyada, insanoğlunun macerasını, aziz İslam coğrafyasında ve ülkemde olup bitenleri, olup bitenlerle ilgili yorumları, analizleri, tutulan raporları, küresel güçlerin stratejilerini, uluslararası ilişkileri, devlet başkanlarının, ülkeleri yönetenlerin tutum ve davranışlarını büyük bir titizlikle izleyerek anlamaya anlamlandırmaya ve yorumlayıp analiz etmeye çalışmaktayım.
Bir sıradan Müslüman olarak, ontolojik varlık hakikatimizin aydınlığında, en genel manada bütün olup bitenleri ‘Murad-ı İlahi’ çerçevesinde anlamaya çalışarak, kendimce, ‘mevcudat’ yap-bozunda, ait oldukları yere/yerli yerine koymaya çalışmaktayım.
Binaenaleyh, böyle bir veçheden, ülkemi yönetenlerin en tepesindeki ‘Devlet Başkanı’nın ‘Dil’ ve üslubunun nasıl olması gerektiği hususunda empati kurarak düşünmekteyim.
Bu konuda, tırnak içinde söylemeliyim ki, Sayın Cumhurbaşkanımızın diğer ülke liderleriyle kıyaslandığında müstesna bir yerinin olduğunu görmekteyim.
Reisin yerine kendimi koyup/empati yaparak düşündüğümde, dil ve üslubumun ve davranışım acaba Sayın Recep Tayyip Erdoğan beyin, beğendiğim dil/Üslup ve davranışlarına ek nasıl bir dil ve üslup, ne şekilde bir davranışta bulunurdum!? Diye sormaktayım.
Örneğin Şu Rusya lideri Putin’in, sınırımızı ihlal eden uçağını düşürdükten sonra göstermiş olduğu duygusal, tahrik eden ergen davranış ve beyanları karşısında, Putin’i değil, Rus Halkını muhatap alan şöyle bir konuşmayla son noktayı koyardım;
”Saygı değer Rusya Halkı, biz Türkler, bütün halkları hukuk karşısında eşit ve bir tutan bir Kültür ve Medeniyetin çocuklarıyız.
Bizim kültürümüz, bütün iktidarları, halklarına adaletle muamele etmeye mükellef olduğunu öngörür. İktidar sahibi olmanın en temel prensibi budur.
Bu bağlamda, Rus Halkına olan saygımız gereği, Rusyayı yönetmek için seçtiği lideri sayın Putin’in duygusal ve hamasi çıkışlarına cevap vererek siyasi bir sürtüşmeye sebep olmayı ahlaki bulmuyorum.
Sayın Putin, dünya liderleri içinde mümtaz bir yeri olan ve fakat genç bir liderdir, belliki bu meseleyi, siyasi ergenliğinin gereği biraz güç zehirlenmesinin duygusallığı içinde şahsileştirmektedir.
Vefakat hakikat şudur ki, Rus halkının ve Türk halkının karşılıklı çıkarları, komşuluk hukukları liderlerin duygusal davranışlarıyla heder edilemez.
Bizim gönlümüz, komşumuz Rus halkının Türkiyenin domatisini hıyarını hiyememekten dolayı mutsuz olmasına razı olmaz. Haklıda olsak özür diler siz saygı değer rus halkını mutsuz etmeyiz. Hatta bir uçak yerine iki yeni uçak alarak Rus halkını mutlu etmek gönlünü almak bize ağır gelmez bilakis bizi mutlu eder.
Suriye halkının suriye rejmi tarafından başına getirilenler, Rusya halkının başına rejim tarafından getirilirse (böyle bir şeyi asla hiç bir halk için temenni etmemekle beraber) nasıl suriye halkına sınırlarımızı gönlümüzü açtık bağrımıza bastıysak, Rus halkınada bağrımızı açar onların çoluk çocuk denizlerde boğulmasına gözlerimizi yummayız. Rusya Halkı komşumuzdur ve bizim komşuluk hukuku anlayışımız gereği, komşumuz açken biz tok yatamayız
Ve fakat saygı değer Rus halkı şu gerçeği de görmelidir;
Arkasından özür dilenen 6 ihlalden sonra kimliksiz bir uçak ihlale devam edince vurulmuştur. Bu kimliksiz uçağın kime ait olduğu Rus yetkililerin açıklamalarıyla öğrenilmiştir. Şimdi Rus halkı yöneticilerine ”Bizim uçaklarımız orada ne arıyor..?” sorusunu sormalıdır. Her şeye rağmen Rus Halkı, Türkiye özür dilerse mutlu olacağım diyorsa elbette Rus halkını mutsuz etmeyiz.
Öteyandan da, haksız olduğu halde, işi duygusalllığa bağlayıp siyasi ergenlik içinde konuyu hamasetle şahsileştiren özür bekleyen bir lideriniz olduğunu da unutmayınız lütfen…”
…
Diğer bir konu; Asla Muhalefet, medya mensupları vs. gibi kesimlerin iftira ve hakaretlerine muhattap olup kendi adıma dava açtırmazdım. Cumhurbaşkanı makamına yapılan hakaretlere dava açtırırdım.
Cumhurbaşkanı olarak şahsıma açılmış olan davalarda, bizzat mahkemeye gider hakimin karşısına oturarak, Cumhurbaşkanlığı makamında oturan ile vatandaşın hukuk karşısında nasıl eşit olduğunu başta hukuk adamları olmak üzere herkese uygulamalı olarak gösterirdim.
Terör örgütü, Sisi gibi darbeyle gelen yöneticileri, İşgalci emperyal güçlerin liderlerini bizzat muhatap alıp isimlerini ağzıma almaz, onlarla ilgili düşüncelerimi danışmanlarım tarafından açıklattırırdım.
Uluslararası politikalarda, yapacaklarımı değil, yapmam gerekeni dört dörtlük yaptıktan sonra açıklardım.
Kırmızı çizgilerimi açıklayıp herkesin o çizgiyi ihlal etme şehvetini kamçılamak yerine, açıklamadığım kırmızı çizgilerim aşıldığında, hiç beklemediği cevabı vererek kırmızı çizgilerimin ne olduğunu fiili karşılıkla öğretirdim.
İlk ben değil, herkes eteğindeki taşı dökünceye kadar bekler, en son ben hiç kimseye konuşma yapmayı gerektirmeyecek şekilde konuşurdum.
Mesajlarımın çoğunu, işaret ve beden diliyle konuşmadan verirdim.
Bütün insanları kucaklayan bir dil ile yeri geldimi sevgi merhamet şevkat, yeri geldimi öfke üslubuyla mensup olduğu bu aziz milletin gönlünden geçenleri terennüm etmeyi başaran sayın Cumhurbaşkanının bu dil ve üslubu her alan ve konuya yaymasını temenni ederim vesselam….