Anne olmak!..

En kutsal dâvâ!

En mukaddes hakikat!

En yüksek vazife!

En güzel şefkat!

“Yavrum!” diyen bir canlıyı düşünebiliyor musunuz?

Ciğerini vermek isteyen bir kalbi düşünebiliyor musunuz?

Nizam bunun üzerine kurulmuş. Her canlı bir canlıdan doğmuş. Her yavru, bir canlı yavrusu…

Aman Yâ Rabbi! Hayvanat bile nasıl da şefkatli. Dokununca anlıyor insan. Dokun bakalım doğurduğuna!

Nasıl da tepki verecek sana!

Ya insan! Eşref-i mahlûk!

Bunun için ana-babaya iyiliği emreder Yüce Allah. Kendisinden hemen sonra:

“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine «öf!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle!” (17 İsra 23)

“ İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş Banadır.” (31 Lokman 14)

***

“Ana olmak.” “Ana gibi yâr olmaz” demişler.

Her hâl-ü kârda; şefkat, merhamet, bağışlama…

Bunun üzerine kurulmuş kâinat.

Nelerine katlanmıyor ki yavrusunun? Onun için kalıyor uykusuz.

Bir can olacak, candan canlar olacak… Nesiller böyle devam edecek…

Ve o güzel dualar: “Ey Rabbim! Bana salihlerden bir çocuk ihsan buyur.” (37 Saffat 100)

“- Ey Rabbimiz! Bize zevcelerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin sürûru olacak iyi kimseler ihsan et ve bizi takva sahiplerine önder yap” derler. (25 Furkan 74)

Tabii ki doğunca uyması gereken yüce hakikatler:

“Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” (Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader 5)

Onu asla başıboş bırakmaz ana-baba:

“Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz.” (Buhârî, Cum`a 11)

Rabbimiz emir buyurur:

“Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem azabından koruyun!”(66 Tahrim 6)

En güzel miras ise ona verilen terbiye, İslâm ahlâkıdır:

“Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha üstün bir miras bırakmış olamaz” (Tirmizî, Birr 33)

***

Nereye gidiyor ya da götürülüyoruz şimdi.

Gûya anadan bakanlar var ama ne kâr!

Anasız diyarlara mı gidiyoruz?

Yavrusuz yuvalara mı?

‘Hani yuva’ mı diyeceksiniz!

Ne yazık ki!

“Ana” arıyoruz şimdi.

Yuvalar, analar ve yavrular…

Nerede acaba?

Göreniniz var mı? Nereye kaçtı? Ufuklara mı çıktı?

Aman Allah’ım! En kutsal dâvâ yokluğa mı gidiyor? Ne yapıyoruz, neler var gündemlerde? Bakıyor muyuz?

Şimdi analar oldu hizmetkâr. Doğurdu efendilerini… Bir de o dert var. Kıyametten haberdâr…

***

Ana olmak.

Yavrularını kanatları altına almak.

“Cennet ayakları altında olmak.”

“ANNEE NEREDESİN?..”

“Annee neredesin” diye ağlayan çocukları düşünmek. İşte analığın kıymetini anlamak…

Şimdi ileri tarihlere atılıyor “ana” olmak.

Şimdi analar yaşlandı. Eskiden otuzunda üç yavrusu vardı. Şimdi daha başlamadı. Ömrün yarısı çoktan haşlandı.

Bir de yürek yakan manzaralar var. O nice günahlar. Temele atılan haramlar… Kahrolası salonlar… Küfrün icadı manzaralar. Kalmadı hiç nâmahremler… Onca haliyle görülen gelinler…

Nikâhtan önce günahlar… Nereye gitti edep ve hayâlar?

Ya bir de nikâhsız yaşayanlar! Adına şu ya da bu denilenler. Onca fuhuş ve zinalar… Okumak adı altında işlenen nice günahlar.

Âh “ana” âh. Duvağı görülmeyen ana. Onu kıskanan koca. Nerelerdesiniz acep!

***

Bir de Afrika’da ana olmak var.

Filistin’de, Suriye’de, Arakan’da…

Daha nice diyarlarda…

Analar ağlar, yürekler yanar.

Âh analar âh!

Neler çekersiniz neler.

***

Analık itilmesin ne olur!

Yuvalar kurulsun ne olur!

Allah’ın emrince yürünsün ne olur!

Ahiretler heder olmasın ne olur!

Onca yavru cehennem ateşine düşmesin ne olur!