Doğu Akdeniz’de enerji tartışmaları her geçen gün iyiden iyiye alevlenirken, Rusya’nın bu konudaki tavrı belirsizliğini korumaktadır. 2017 yılı verileri dikkate alındığında, Rusya’nın 150 milyar dolara yaklaşan petrol ve doğalgaz ihracatı bulunmaktadır. Avrupa Komisyonu raporlarına göre Rusya, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin ihtiyaç duyduğu doğalgazın yaklaşık yüzde 37’sini sağlamaktadır. Bu oran Rusya’yı AB’nin temel enerji tedarikçisi durumuna taşımıştır. AB’nin, Rusya ve Ukrayna arasında 2009 ve 2014’te yaşanan krizler sonrasında Rus gazına olan bağımlılığını azaltacağını açıklamasına rağmen Rusya ile Avrupa arasındaki enerji işbirliğinin artarak devam ettiği görülmektedir. Bu çerçevede Baltık Denizi’nin altından Rusya’dan Almanya’ya toplam 55 milyar metreküp kapasiteli 1200 kilometre uzunluğunda iki ayrı deniz boru hattının yapılmasını öngören anlaşmanın, Rus enerji şirketi Gazprom, Alman enerji şirketleri E.ON ve BASF ile merkezi Avusturya’da bulunan enerji şirketi OMV arasında, 4 Eylül 2015’te imzalanmasına bunun en güzel örneğidir. Kuzey Akım-2 Doğalgaz Boru Hattı Projesi olarak adlandırılan bu projede Almanya, Rusya, Finlandiya, İsveç ve Danimarka yer almaktadır. ABD’nin tepkisine rağmen Almanya’nın denizcilik kurumu BSH 27 Mart 2018’de Alman karasularından geçecek boru hattının 31 kilometrelik bölümünün inşası için onay verildiğini kamuoyuna duyurdu. Bu nedenle Temmuz 2018’de yapılan NATO Zirvesi’nde ABD Başkanı Donald Trump, “Almanya enerji için Rusya’ya yüksek düzeyde ödemeler yapıyor. Bu yüzden Almanya Rusya’nın bir tutsağı” ifadelerini kullanarak Almanya’yı sert bir biçimde eleştirdi. Washington ile Berlin arasında gerilimlere yol açan Kuzey Akım-2 projesine, AB içinde birçok devlet, enerjide Rus hâkimiyetini artıracağı iddiasıyla karşı çıkmaktadır. Avrupa’nın en çok enerji tüketen ülkesi Almanya ise bir taraftan kendi enerji güvenliğini sağlama almak diğer yandan Avrupa içinde önemli doğalgaz dağıtım noktası konumuna erişmek için bu projeyi desteklemektedir.
Avrupa üzerinde Rusya’nın siyasi etkisini artıracağı varsayılan projeye alternatif arayışlara destek kapsamında ABD, Doğu Akdeniz enerji kaynakları üzerinde yürütülen işbirliklerini desteklemektedir. Bu bağlamda Kıbrıs’ın Afrodit, İsrail’in Leviathan ve Tamar, Mısır’ın Zohr enerji sahasındaki doğalgaz aramalarını teşvik etmektedir. İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanistan, İtalya ve Avrupa’yı birleştiren doğalgaz boru hattı (EastMed) inşasına, Fransa ve İtalya’nın da destek vermesi Kuzey Akım-2 ile EastMed arasındaki rekabeti yansıtması bakımından önemlidir. Dolayısıyla EastMed ve Kuzey Akım-2 projelerinin AB’de bir enerji ayrımına yol açtığı söylenebilir. Ayrıca 9-13 Temmuz 2017 tarihinde İstanbul’da düzenlenen 22. Dünya Petrol Kongresi’ndeki konuşmasında, İsrail Enerji, Altyapı ve Su Kaynakları Bakanı Yuval Steinitz, ülkesinin doğalgaz yatırımlarıyla ilgili olarak yaptığı konuşmasında “Kıbrıs, Mısır ve İsrail arası havzada çok ciddi bir doğal gaz potansiyeli var. Doğu Akdeniz 30-40 yıl içerisinde Kuzey Denizi’nin yerini alarak en önemli güvenilir doğal gaz kaynağı olacaktır. Bu sebeple İsrail, bu bölgeye odaklanmış durumdadır” ifadelerine yer vermesi konunun ehemmiyetini yansıtması bakımından kayda değerdir. AB’nin de aktif bir şekilde destek verdiği EastMed projesiyle Avrupa’nın enerji kaynaklarını çeşitlendirme fırsatı bulacağı ve böylece Rus enerji tekelinin kırılacağı düşünülmektedir.
Öte yandan, AB’nin doğal gaz tedarikindeki tekel konumunu devam ettirmek isteyen Rusya’nın, EastMed projesine yaklaşımının olumlu olduğu söylenemez. Buna karşın Rusya’nın Güney Kıbrıs ile tarihi, dini ve ticari köklü ilişkileri bulunmaktadır. Bu yüzden Rusya, mevcut konjonktürde, Güney Kıbrıs’la ilişkilerini riske atmak istemeyecektir. Günümüz şartlarında Rusya, Türkiye ile de bir çatışma içine girmekten kaçınmayı tercih edecektir. Bu süreçte Rusya için en akıllı tercih sessizlik ve gizliliktir. Rusya’nın EastMed projesine dâhil edilmesi yönündeki stratejik girişimlerin ABD vetosuna uğrayacak olması Rusya’yı beklemeye iten en önemli faktördür. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın, 27 Ağustos 2018 tarihinde Alman Büyükelçiler ile bir araya geldiği toplantıda, Başkan Donald Trump’ın, Rusya ve Çin ile birlikte Avrupa’yı da ABD’nin düşmanı olarak nitelediğini anımsatması ve ABD’nin Rusya, Çin ve Türkiye’ye yönelik yaptırımlarını eleştirmesi, Almanya ile ABD arasındaki enerji geriliminin, şartlarda köklü bir değişiklik olmazsa, artarak devam edeceğine işaret etmektedir.