Üst düzey siyaset erbabıyla yüksek bürokratları bir araya getiren vesilelerden biri de önemli ve meşhur şahısların cenaze törenleridir. Bu gibi merasimlerde cenaze kadar kamuoyu ve özellikle basının tüm dikkati katılımcıların birbirlerine karşı sergiledikleri duruş, tutum ve tavırlar üzerine odaklanır. Kim kiminle tokalaştı ya da görmeze yattı? Kim kimin yüzüne bakarak konuştu ya da ağzını kapatarak fısıldaştı. Selamlaşırken dudakları kıpırdadı mı, göz göze geldiler mi vs.. vs..vs..

7 Haziran seçimleri ardından ortaya çıkan tablo belirsizliğini korurken, geçtiğimiz hafta eski bir Cumhurbaşkanı’nın cenazesine ev sahipliği yapan Ankara’da siyaset kulisleri doğal olarak belirgin bir hareketliliğe sahne oldu. Yüzlerce önemli siyaset adamını böylesi kritik bir dönemde bir araya getiren bu törenin bu gibi etkilere yol açmaması beklenemezdi esasen.

Uzunca zamandır bir araya gelmeyen halef selef iki Cumhurbaşkanı’nın, yani Sayın Gül ve Sayın Erdoğan’ın Meclis Başkanlığı makamındaki görüşmeleri, kamuoyunun ilgi ve merakının başında yer alıyor; acaba ne konuştular?

Başbakan Ahmet Davutoğlu, partisinin çeşitli kademelerinde yer alan yönetici ve kurmaylarıyla kısa bir süre sonra üstleneceği yeni hükümeti kurma görevi çerçevesinde koalisyon denklemleri üzerine kafa yorarken, cenaze gününün akşamı 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün hepsi 3 dönem kuralına takılan -eski- bazı AK Parti kurmaylarıyla Göksu Parkı’nda iftar yemeğine katıldığının basına sızması, bir anda tüm merakları celbediyor; kim bilir hangi konuları konuştula r?

Geçenlerde, daha doğrusu 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nden sonra tecrübesi oldukça engin bir büyüğüm, ‘’AK Parti artık bundan sonra gerçek bir partiye dönüşecektir, şayet bu istida’sı varsa’’ demişti ve ‘’Dünyanın neresinde görülmüş 3 dönem diye bir kural? Enerjisi ve donanımı yüksek ve halk tarafından seçilmesi muhtemel bir siyasetçiyi kendi partisi nasıl böyle bir kural nedeniyle sistemin bir nevi dışına itebilir? Umarım ilk kargaşanız buradan çıkmaz’’ şeklinde eklemişti.

İlk kargaşa çıktı mı ya da çıkarsa dostumuzun vurguladığı bu noktadan mı çıkar bilemiyorum; ancak bir yerlerde birileri farklı okumalarla çok da boş durmayacaklar gibi bir his doluyor içime. En azından verilen görüntüler ve kulislerden sızanlar böylesi bir duyguyu güçlendiriyor.

Her ne olursa olsun, inşallah hayır olsun diyelim o halde…