7 Haziran’dan bu yana yaşananlar, Türkiye’nin 13 yıllık muhteşem ekonomik / toplumsal / psikolojik büyümesinden bağımsız değerlendirilebilir mi?

Münferit olayların “masumiyetine” ya da “saçmalığına” saplanıp kalarak önümüzde duran kocaman fotoğrafları görmezden mi geleceğiz?

31 Mayıs Gezi olaylarının; toplumu, hükümete düşman etmek için tepe tepe kullanıldığını mesela, unutup görmezden mi geleceğiz?

17/25 Aralık darbe girişiminin hükümeti güçsüz bırakmaya, kendi iç işlerinde boğuşan bir “üçüncü dünya ülkesine” dönüştürmeye yönelik dış destekli amaçlarını unutacak mıyız?

Türkiye’nin adını “terör” ile hizlama gayretlerini, her fırsatta Türkiye’yi gavurlara şikayet edip hainlik yapanları yok mu sayacağız? Siyasi ikbalini riske etme pahasına ‘Çözüm Süreci’ni başlatan AK Parti iktidarının bu ülkenin önüne açtığı barış ufkunu, 7 Haziran’dan sonra bölgenin kaotik yapısından nemalanmak adına hunharca gölgelemekten çekinmeyen PKK, HDP ve türevlerinin azgınlığını sineye mi çekeceğiz?

“Anadolu İrfanı” diye bir şey var kardeşim.

Üzülür, kırılır, kızar ama nihayetinde samimiyeti anında fark eder, komployu saniyesinde çözer, sükunetini bir an olsun bozmaz ama sillesi hep sert olur. Sandık önüne geldiğinde söylemesi gerekeni bihakkın söyler. 7 Haziran’da da söylemişti. Mesela “Bak seni meclise hayal bile edemeyeceğin bir oy oranıyla gönderiyorum, artık temsil sorunun yok, buyur kürsü senin konuş konuşabildiğince ve silahlarını göm” demişti HDP’ye. Dinlemedi. Anadolu irfanına kulak kesilmeyen sandıkta bunun cezasını çeker.