Paris’te gerçekleşen terör hadisesini şiddetle kınıyoruz. Hiçbir komplo teorisinin gölgesine sığınmadan bu olaya ‘terör olayı’ dışında bir ad da takmıyoruz. Kimsenin, İslam adına, sebebi ne olursa olsun masum insanları öldürme hakkı yok. Masum insanlar üzerinden kafana göre ‘misilleme’ de yapamazsın, ‘ama onlar da bizi öldürüyorlar’ diyemezsin. Beline bomba bağlayıp kalabalığa dalan biri bunu İslam adına yapamaz, kalabalığa silah doğrultup gelişi güzel tarayan biri ‘Cihad’ filan yapmıyordur. O kişiye de “Jihadist” değil düpedüz “terörist” denir.
IŞİD adı verilen terör örgütünün İslam’la ve Müslümanlarla ilişkilendirilmesine ısrarla karşı çıkmalıyız. Bunu her vesileyle bıkmadan usanmadan yapmalıyız. Kalbimizde en ufak bir şüphe olmamalı bunu yaparken.
Mezkûr saldırıyı Fransa devletinin Afrika’da yaptığı katliamlarla ilişkilendirmek de ayrıca bize yakışmaz. Herkes kendi günahını yaşar. Biz izzet sahibiyiz. Biz Müslümanız. Ölü yarıştırmayız, masum insanların ölümünde tevil yapmayız. Müreffeh Batı şehirlerinin sokaklarına kan bulaşması, her daim “lay lay lom” yaşayan Batılıların evlerinin önünde kalaşnikoflu insanlarla karşılaşıyor olması bizim yüreğimizin yağlarını eritmez. İslam dünyasındaki katliamlara ses çıkarmayan Batı devletlerinin hesapçı yöneticilerinin günahını o ülkelerin halklarına fatura edemeyiz. Biz bu dünyaya tebliğ için geldik. İnsan olma özelliğimizi kaybedersek nasıl Müslüman kalabiliriz? Suriye’deki mazlumların intikamını konserde şarkı dinleyenlerden çıkarmak da neyin nesi?
Biz her terör saldırısından sonra Batılıları ve içimizdeki “dünya vatandaşı” “batı sevdalılarını” ikna etmek zorunda kalmamalıyız. Dünyanın neresinde bir bomba patlasa, kabak mutedil müslümanların başında patlıyorsa bunda biraz da savaşın raconunu içselleştirememiş Müslümanların payı vardır. “Gebersin gâvurlar” diyemeyiz. “Ama onlar da şu kadar Müslüman öldürmüşler” diyemeyiz.
Müslümanların ezici çoğunluğunun IŞİD’in karşısında olduğu gerçeğini bas bas bağırmalıyız. Bu bir terör eylemidir. Bitti. Üstelik Dünya, kahvehanedeki adamdan, en sıkı diplomatına kadar herkesin, bu türden olayların arkasında büyük bambaşka amaçların olabileceğini kolayca tahmin ettiği bir atmosfere sahipken…
Savaş, kaçınılmazsa müslüman savaştan kaçmaz. “Savaş karşıtı” değilim. Ancak yeniden söylemekte fayda var. Savaşın bir raconu vardır. Resulullah’ın (sav) çizdiği bir çizgi vardır. Ebu Cehil’den daha büyük İslam düşmanı mı var? Onunla savaşıyordu İslam Peygamberi. Mübarek vücuduna işkembe atan, Müslümanlara olmadık işkenceleri reva gören vahşilerle savaşıyordu. Ve onlarla savaşırken bile kadınlara dokunmayın, çocuklara, ağaçlara, hastalara dokunmayın, teslim olanı öldürmeyin, esirlere iyi davranın, hatta öldürdüğünüz insanların cesetlerine bile iyi davranın diye vaaz ediyordu.
Batılı kafaları tedavi etmek zorunda değiliz. Kabul. Ama altını kalın kalın çizmek gerekir: Bu eylemi yapanlar teröristtir. Tırnağımızın kenarıyla bile tutmamalıyız bu eylemleri yapanları. Asla üstümüze alınmamalıyız. Biz masum insanlar Batıda öldürüldüğünde “ooh olsun” diyenlerden olamayız, Batılılar da her ‘öldüklerinde’ bizi işaret edemezler. Etmemeliler, edememeliler…