Almanya seçimlerinde öne çıkan en önemli mesele aşırı sağın yükselerek gelmesidir. Almanya’da bu eğilim iktidara ulaşacak olursa diğer tüm Avrupa ülkelerinde de benzer bir süreç yaşanacaktır. Şayet etkili İslam ülkeleri bu tehlikenin boyutlarını idrak edip Avrupa halkları ile Müslüman halklar arasındaki ilişkileri düzeltmeye yönelik bir çaba ortaya koymazsa bu yakın tehlike kaçınılmaz görünmektedir. Kanaatimce Almanya seçimlerinde idrak edilmesi elzem olan en önemli husus budur.
Batı ile münasebetimiz iki komşu devletin ilişkisine indirgenemez. On yıllardır orada yaşayan ve Avrupa’nın sosyal dokusuna karışmış milyonlarca Müslüman var. İşte bu insanlar, islamofobiyanın doğurmuş olduğu hesaba katılmamış birçok siyasi davranışın sıkıntısını yüklenmek zorunda kalmaktadır. Batı toplumlarının İslam’a şüphe nazarıyla bakmalarına yol açan birçok olayın gerçekleştiği hususunu da asla inkâr edemeyiz. Özellikle de 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin yıkılmasını, ardından El-Kaide’nin Londra’daki bombalama eylemini, daha sonra DAEŞ’in birçok Avrupa devletinde gerçekleştirdiği terörist eylemleri…
1982 yılından sonra bazı İslam devletlerinin din alanına müdahil olma siyaseti Avrupa’da yıkıcı sonuçlara yol açmıştır. Mesela, Avrupa ülkelerinde özgürlükleri istismar ederek yayılan selefî hareketlerin varlığı şu iki gelişmeye yol açmıştır:
Birincisi; Batı devletlerindeki Müslüman toplumun derin şekilde bölünmesidir. Bunun acı sonuçlarını bugün daha iyi görüyoruz. O kadar ki, her sene bayram günü kutlamalarının ne gün yapılacağı meselesi bile önemli bir ihtilaf konusu olarak hâlen devam etmektedir.
İkincisi; Selefî hareketler İslam’ı oldukça sert ve katı görünümlü bir din olarak sunduklarından Avrupalıların zihninde İslam’ın bilimsel gelişime ve medeniyete uyum sağlamaktan uzak bir din olduğu imajı yerleşti. Bu da Avrupa halklarının İslam’dan daha çok nefret etmesine yol açtı.
Böylece bugün acı bir hasatla karşı karşıya kalmış olduk. Avrupa ile ilişkilerimizi en kısa zamanda düzeltmeyi başaramazsak Avrupa’da aşırı sağın çok daha geniş bir alana yayılmasına ve güçlenmesine sebebiyet vermiş oluruz! El-Kaide örgütü ile DAEŞ’in istediği de tam budur işte! Zira yıkıcı fikirler taşıyan bu gibi gruplar, varoluş ve bekalarının Doğu ile Batı arasındaki çatışma alanının genişlemesine bağlı olduğuna inanmaktadırlar.
Günümüzde İslam ülkeleri ile Avrupa Kıtası’nın, aşırı sağ hareketler olgusunu durdurabilme hususunda mutlaka dayanışmalarını gerektiren ortak maslahat ve menfaatler söz konusudur. Zira yükselen aşırı sağ olgusunu doğuran ve beslemeye devam eden, “Selefî hareketler” adıyla anılan bu Müslüman ve Arap kökenli hareketlerdir. Nitekim bu hareketler sadece Avrupa’da yaşayan Müslüman toplum için değil bizzat Avrupa için de tehlike oluşturmaktadır.
Ayrıca, Avrupa ile Müslüman ülkeler arasında -aşırı sağ eğilimi durdurma odaklı- ortak maslahat ve menfaatler, önümüzdeki dönemde Avrupa ile etkin siyasi ilişkiler geliştirme yolunda başlangıç noktası olarak alınabilecek önemli bir imkândır.
El-Kaide örgütü Dünya Ticaret Merkezi kulelerini yıkmıştı. Çünkü Afganistan’da içine düştüğü krizden çıkabilmek için çok daha fazla sayıda savaşçı çekebilmeye şiddetle ihtiyaç duymaktaydı. Avrupa devletleri aleyhine ateşli nutuklar atan bazı siyasetçilerin de gözleri kendi dar çıkarlarından başka hiçbir şeyi görmüyordu…
El-Kaide ve hemen ardından DAEŞ/IŞİD siyaset sahnesine kurulmadan önce Batı’da “İslamofobya: İslam korkusu” diye isimlendirilen bir olgunun bulunmadığını idrak etmenin vakti geldi artık…