Öğrencilerine uyguladığı sınavda Türkiye Cumhuriyeti’nden ‘A devleti’ diye bahseden bir akademisyenin Güneydoğu’da hendek kazan teröristlerle gerçekleşen çatışmada ‘Çocuk ve sivil dahil 170 kişi hayatını kaybetti… Vatandaşlar temel ihtiyaçlarını (yiyecek ve içecek vb.) karşılayamadı… Okullar kapatıldı’ ifadeleriyle 70 dakikalık bir sürede benimsediği zihniyetini öğrencilere aşılamaya çalışması yüzyılın en etkili akademik sınavlarından biriydi (!) 

Sahip olduğu akademik etik ve düşünce yapısı okulların yakıldığından, hendeklerin kazılmasından ve sivillerin canlı kalkan yapılmasından habersiz olacak kadar sığ ve bağnaz bir şekilde kendini dışa vuruyor ve bu zihniyete gelecekte de sahip olmasını istediği genç beyinlerin üzerinde Demokles’in kılıcı olarak sallanıyordu. Bu zihniyete sahip sözde akademisyenlerin üniversitelere kimler aracılığı ile nasıl alındığını düşünmenin fayda sağlamayacağı olaylar artık birer birer kendini göstermeye başlayacaktı. 

Üniversite kantinlerinde sözde barış çağrıları ile kimlerin posterlerinin asıldığı, hangi rektör ve dekanların gizliden gizliye terör gruplarına övgü mesajları gönderdiği, her etkinlikte hükümete ve devletin başında bulunan liderine sözel olarak ne gibi suçlamaların yapılacağını belirlemek için mesailer düzenlendiği ise sözde gizleniyordu.

Artık ülkenin büyük üniversiteleri olarak görülen bazı kurumlarda terör örgütü lideri Öcalan’ın kitaplarından alıntılar konferans salonlarında dile getiriliyor, ayakta marşlar söyleniyor, bu duruma tepki gösteren akademisyenler ve öğrenciler ise akademiden uzaklaştırılıyordu.

Kandil’den gelen ‘Aydınlar özyönetime sahip çıksın’ talimatıyla sözde özgür düşünceden yana olduğunu ifade eden akademisyenler zihinlerinin de ipotekli olduklarını ispat edercesine bildiri kaleme alarak sahip oldukları terör zihniyetini aydın-akademisyen maskesiyle ilan ediyorlardı.

Ölen şehidin yakınına başsağlığını çok gördüğü gibi akademide onu dışlayan bu zihniyetin, teröristlerin mağdur ettiği insanların haklarını niçin savunmadıklarını sorgulamak ise sadece bizim gibi safların yapacağı en iyi iş olarak görünüyordu.

Artık atı alan Üsküdar’ı geçmiş ülkemizin akademik yapısı terör örgütlerinin elinde şekilleniyor ve yeni yetişen nesillerin nasıl bir düşünce yapısına sahip olması gerektiği bir el tarafından organize ediliyordu. Şehit resmi yırtan, bayrak asılmasından rahatsız olan, mezuniyet töreninde süper zekâları(!) ile siyaset yapan, manevi etkinlikleri engelleme adına laikliği maske olarak kullanan bir nesil artık her yerde karşımızdaydı.

Bu pervasızlıkların en büyük dayanağı 15 Temmuz’du. Öyle bir günün yaşanacağını biliyor ve resmen meydan okuyorlardı. Olmadı, hesapları tutmadı. Devlet millet ile yeniden dirilişe geçti. Şimdi yine aynı maskelerle (adalet, hak, hukuk, özgürlük ve insan haklar vb.) bu dirilişi durdurmaya çalışıyorlar. Akademik foyalarının anlaşıldığından habersizler. Kendini öldürmeye gelen teröristleri adalete teslim eden bir lideri hukuku çiğnemekle suçluyorlar. Yemezler!