PKK’nın kuruluşuna, kurucularına ve bu yönde siyasi temsil mekanizmalarına bakıldığında anti emperyalist, halkçı ve daha çok sosyalist diyebileceğimiz bir ideolojiyle karşılaşırız. 1974 yılında oluşturulan PKK’nın kuruluş bildirisi, Marksizm-Leninizm üzerine temellendirilirken; 1990’lardan sonra ise Abdullah Öcalan’nın kendi türettiği ve daha çok liberal sosyalizme dayanan ‘’Demokratik Konfederalizm’’ kuramını benimsemiştir.
Demokratik konfederalizmi ‘’Sosyal Anarşizm’’ olarak da tanımlamak mümkün. Özgürlükçü, toplumsal hiyerarşinin olmadığı, eşitlikçi ve bireyin özgürlüğünü özel mülkiyetin olmamasına bağlayan bir anlayış. Dinsel ve cinsiyetçi kurumsallaşmaları reddeden bir felsefeye sahip.
1974’ten sonra kurulan yasal ve yasadışı Kürt partilerinin de kuruluşları aynı değer ve idelojiler üzerine oluşturulmuştur. Bu da demektir ki Kürt siyaseti; sosyalist, eşitlikçi ve anti-emperyalist kabuller ile varolmuştur.
Gel gelelim günümüz Kürt siyasetine: Emperyalizmin babası olan ABD’nin ve soğuk savaş sonrası komünizmin mağlup edilmesiyle her geçen gün biraz daha emperyalist bir güç haline gelen Rusya’nın insafına kalmış bir Kürt siyasetiyle karşı karşıyayız.
Anti-emperyalist olduğunu iddia eden bir güruhun, kendini emperyalist bir yöneticinin ellerine vermesi kadar çelişkili bir durum olabilir mi? ABDve Rusya’nın Suriye’de ki sömürü politikaları neyi gerektiriyorsa emre ittaatkar bir tavır sergileyen PYD’nin ve dünya güçlerinin peşkeş çektikleri bir PKK’nın hangi sosyalist değerinden bahsedebilirsiniz? Karl Marx’ın, Lenin’in ve Engels’in kemikleri mezarda sızlıyordur sanırım.
Yine ortak ideolojiler üzerine kurulmuş olan HAK-PAR’ın eski genel başkanı olan Kemal Burkay, konuşması sırasında PKK sempatizanları tarafından protesto edildi geçen günlerde. Kendi davasında samimi olduğuna emin olduğum ve bu yolda büyük eziyetler görmüş ama yine de davasından dönmemiş bir adamdır Kemal Burkay. Protestolar üzerine ‘’Alçak köpekler defolun!’’ tepkisi gelişi güzel bir tepki değildir. Köpek, sahibine sadık bir hayvandır. Davasına sadık bir hayvan değildir. Kemal Burkay’ın bu benzetmeyi kullanması; bir dava adamının aynı davayı savunduğunu iddia eden diğer arkadaşlara sitemidir! İsyanıdır !
Ama öyle bir alışmışız ki, bu duruma artık şaşırmıyoruz. En çok barış diyenlerin ellerinde silah, molotof ve kan olduğu, halkların kardeşliği diyerek yola çıkanların; halkları birbirine düşürdüğü, özgürlük diyenlerin halka zorla kepenk kapattırdığı, demokrasiyi ağza sakız yapanların en çok baskı, zulüm ve hendekçi politika izlediği ve ‘’inadına’ diyenlerin bir inat uğruna gençleri heba ettikleri bir siyasi zemin ile karşı karşıyayız. Bundandır ki en ‘’Anti-emperyalist’’ olanın en ‘’Emperyalist’’ olduğu bir durum normal gelecektir elbet.