Batı medeniyetinin geçmişine gittiğimizde akıllara zarar bir barbarlık görürüz.
Kölelik mi dersiniz, kölelere reva gördükleri işkenceli hayat mı dersiniz ne kadar barbarlık varsa, ne kadar gaddarlık varsa hepsini hayata geçirmişlerdir.
Çok eskiye gitmeye gerek yok. On sekizinci yüzyılda “İnsanat Bahçeleri” vardı batıda. Hatta Kongolu insanların bulunduğu o bahçenin girişine “Kongolulara yemek vermeyin, yiyecekleri verilmiştir.” yazıyordu. Nerede? Şimdiki Avrupa Birliğinin göbeğindeki Belçika’da…
Peki, ne oldu da Batı dünyası tüm bu kirli geçmişi unutturdu da şimdilerde tüm dünyaya cilalı bir medeniyet pazarlamaya başladı?
Kendilerinin pazarlamasına gerek yok, ülkemizde dürüstlük konusundan tutun da temizlik konusuna kadar herkes batıyı örnek gösterir durumda…
Batı gerçekten dürüst mü? Gerçekten temiz mi? İnsancıl mı?
Dıştan bakılınca evet…
Öyle keskin kuralları var ki… Temiz olmayanın dünyasını başına yıkarlar çünkü.
Kurallara uymayan insanlar fahiş miktarda cezalar ödemek zorunda kalırlar.
Batıda “atın ölümü arpadan olsun” mantığı geçerli değildir.
Ama kural yoksa ne olur bilir misiniz? Bilirsiniz tabi…
Taptaze, canlılığını koruyor çünkü yaşanılan olaylar.
Mavi gözlü, sarışın insanlar zulme uğradıysa kapıları sonuna kadar açılır, tek şartları var Bosnalı olmasınlar yeter. Ama Suriyeli ise, Yemenli ise, Iraklı ve Afganistanlı ise geçit yoktur.
Çünkü yazılı kuralları yoktur o konuda.
Ayrımcılık yasak, ayrımcılık yapana yüklü para cezası var, gibi ibareler olsa farklı davranabilirlerdi. O kuralları da bilerek koymazlar.
Şimdi gelelim bize…
Bizim geçmişimizde de Selçuklu ve Osmanlı gibi kadim bir medeniyet var ve bizler o medeniyetlerin çocuklarıyız.
Barbarların çocukları olan batılılar şimdilerde dünyaya kendilerini dürüst olarak pazarlarken, en parlak medeniyetin çocukları olarak bizler neden temizlik ve dürüstlük konusunda batıyı örnek gösteriyoruz da kendimiz örnek olamıyoruz?
Bizim kurallarımız da mı keskin olmalı?
Doğayı kirletenlere yüklü miktarda ceza kesilirse mi temiz olacağız?
Verilen görevi kötüye kullanınca, nitelikli işler yapanı cezalandırınca, torpile kapı aralayınca, adam kayırınca, yalan söyleyince, millete eziyet edince, devletin imkânlarını kullanarak kendimize manevra alanı sağlayınca, devlete işi düşen vatandaşa karşı hoşgörüsüz olunca, mesai kavramına dikkat etmeyince vb. çok büyük cezalarla karşılaşırsak mı “iyi insan” olacağız?
Batıdaki gibi “iyi insan” olabilmek için kanunlar, kurallar, yasalar mı devreye girmeli?
İnsanlar pahalı sebze alsınlar diyerek elindeki ürünleri çöpe dökenler yaptırımla karşılaşmazlarsa bu kötülüğü yapmaya devam mı edecekler?
Bizim milletimizi ayakta tutan yazılı değil yazısız kurallardı.
Kınarlar diye korkardık biz kötülük edecekken…
Devletin kılıcını tepemizde hissetmeyince “iyi insan” olmaya ihtiyaç duymayacak kadar kötü olabilmeyi nasıl başardık?
Bizim her şeyden önce bir zihniyet devrimine ihtiyacımız var…