Aşırı nostalji içeren, geçmişe güzellemeler yapan yazılar epey zamandır revaçta. Bu tür yazılardan ben de yazdım. Başlarda şok etkisi oluşturarak geçmişteki bazı iyi ve güzel şeyleri hatırlatmak, daha iyiye daha güzele kavuşmayı hedefleyen bu yazılar insana iç çektiriyor, geçmişteki o güzel günleri yeniden yaşatıyor. Fakat aynı tarzda olan yazıların sağanak halinde devam etmesi ve kuru kuruya nostalji sıkıtı vermeye başlıyor.
Bizden bir şeylerin eksildiğinde, değişip dönüştüğümüzde hemfikiriz. Eskiden bizler için olmazsa olmaz değerler bugün çok fazla anlam ihtiva etmiyor. Tabiri caizse yeni paradigmalar üretip legalleştirdik ve onları baş tacı ettik.
Asıl mesele o kaybettiğimiz değerleri tekrar etmek yerine bu olumsuzlukların ortadan kaldırılabilmesi için yapılması gerekenler. Yani tespitte sıkıtı çekmiyoruz. Asıl sıkıntımız bu tespitleri icraata geçirmekte.
Hatta bazılarının bunda samimi olduğu bile şüpheli.
Günümüzde İslami hassasiyetler ve bunu savunanlar büyük iftira ve itham bombardımanı altındayken bu durumda rahatsız olmayanların oluşu da canımız haddinden fazla sıkıyor.
Bir yerlere gelmek veya görünür yerlerde olma hırsı bazı insanların basiretini bağlamış durumda.
Su gürül gürül akarken “Gün bu gündür” diyerek günü rant devşirme, kendine ve yakınlarına menfaat temin etme sevdası ve hırsı artık gizlenmeye ihtiyaç duymuyor.
Baskı altında iken, zor zamanlarda görünmezlik pelerinlerinin altına gizlenenler durum tespiti yapan ve çok yakın gelecekte yaşanması muhtemel büyük felaketleri dile getirmeye çalışanları “Bizi kıskanıyorlar, kendileri bazı şeylere ulaşamamanın-elde edememenin ezikliği ile bunu yapıyorlar” dahi diyebiliyorlar.
Herkesin her devirde aynı cesarette ve aynı mukavemette olması elbette beklenemez.
Rahmetli Akif Emre’nin de çoğu kez dikkat çektiği nostaljiyi tarih şuuruyla harmanlayarak günümüzde yaşanan olumsuzlukları ve gelecekte yaşanması muhtemel tehlikeleri ifade etmek için müneccim ya da insan üstü varlıklar olmaya gerek yok.
Aslına bakarsanız Mustafa Kutlu, “Yoksulluk içimizde” diyordu. Ben de “Yoksunluk içimizde” diyorum. Aslında mahrumluk, mahrumiyet de diyebiliriz.
Gittikçe yoksunlaşıyoruz.
Kaybettiğimiz veya unuttuğumuz insani, vicdani ve imani değerleri geri kazanmadıkça yoksunlaşmakla kalmayacak gittikçe köhneleşecek ve çürüyüp gideceğiz.
Herkes gibi olmak tasası taşımadan yeryüzünde Hakk’ı ve hakikati savunmak ve hayata geçirmek de bir emir. Hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekmekle kalmayıp yapılması gereken ne varsa onu yapmanın gayretinde olmak elzem.
Gerekiyorsa iğne ile kuyu kazar gibi çabalamak zorundayız. Doğruyu, iyiyi ve güzeli yapma gayretinde olan nadir insanlarla güçlerimizi birleştirerek yeni tohumlar ekmek ve onlara can suyu vermek zorundayız.
Bu çabalarımız hemen semeresini veremeyebilir. Bu ve benzeri durumlar bizi umutsuzluğa sevk etmemeli.
Kelime ve kavramların değersizleştirildiği günümüzde bazı şeyleri ifade etmek de hiç kolay değil. İmkânlardan şikâyet etmek yersiz.
İçimizde olan yoksunluktan kurtulmalıyız. Mahrum kaldığımız, kaybettiğimiz veya unuttuğumuz duygu ve değerleri yeniden filizlendirme ve mükemmel ormanlara /meyve ağaçlarına dönüştürmenin çabası çok kıymetli.
Günümüzde uğruna her şeyin feda edildiği bazı şeylerin gerçekte Rabbimizin indinde geçer akçe olmadığını da hatırımızdan çıkarmadan Kuran’ın tabiri ile kötülüklere en güzel karşılıklar vererek, iyiliği yaymak kötülükleri ortadan kaldırmak için gayret ederek, daima iyi ve güzel davranışlarda bulunarak, adil, hoşgörülü, tevazu sahibi, boş ve faydasız şeylerden yüz çeviren, ibadetlerinde hassasiyet gösteren, kul hakkına aşırı özen gösteren, yalan söylemeyen, merhametli Müslümanlar olarak biz işimize bakalım.