“O, yeryüzünde işbaşına geçti mi, orada fesat çıkarmaya, ekini ve zürriyeti kökünden kurutmaya koşar. Hâlbuki Allah, fesâdı sevmez.” (Bakara 205)

Yok olsun yeni dünya düzenleri…

Mahvediyorlar ekin ve nesilleri…

Haber veriyor bunu Allah’ın ayetleri…

O halde yıkılsın yeni dünya düzenleri…

Neden mi? Dinle öyleyse ey oğul!

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul. Ayaklarda çarık ya da naylondu ayakkabı. Nerde cepte harçlık?

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul! Konu komşu yardımlaşırdı. Komşudan ateş ya da tuz alınırdı ödünç.

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul! Ocak ya da yanınca tandır, konu komşuya verilirdi ekmek. Bazlama, yufka ya da börek.

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul! Kap – kacak istenirdi ödünç. Bazen da kaşık… Sonra yıkanır verilirdi.

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul! Düğünlere giderken alınırdı bele kaşık. Pilav bulgurdandı. Eti varsa ne âlâ.

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul! Bir araya gelinirdi harmanlarda. İmece denirdi ona. Yardımlaşılır, kaldırılırdı yiyinti.

MİSÂFİRPERVERDİ İNSANLAR

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul! Ama ne de muhabbet vardı aralarda. Sevgi ve şefkatti dolaşan. Fakirler bilinirdi. İhtiyaçları giderilirdi.

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul. Odalar açık olurdu köylerde. Yemekler gelirdi köy odasına. Ocaklarda yemek değil âdetâ analar pişerdi karda, kışta. Pek misafirperverdi yokluğa rağmen insanlar. Yemez, yedirirlerdi. İkram ederlerdi hepten. Bilirlerdi, HAY’dan gelip, HÛ’ya gittiğini…

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul! Varlıklı ailelerin de açık olurdu odaları. Gece gündüz ağırlanırdı misafirler. Hayvanlarına da bakılırdı. Âh oğul âh! Yoktu elektrik. Gaz bulunursa yakılırdı lamba, çıra. Yoksa hepten karanlık!

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul! Camilerde kandiller yakılırdı teravihlerde. Lambalarla, mumlarla. Ya da varsa lüks; lüks idi işte o.

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul! Nerede ayakkabı, elbise, palto…Üşünürdü soğuklarda. Ödünç alınırdı bazen düğünlere giderken.

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul! Nerde motor, araba? Ekilirdi tarlalar öküzler ya da atlarla. Biçilirdi ekinler orak ya da kosalarla. Tane tane toplanırdı adeta tahıllar yerden. Yokluk vardı yokluk. O analar, babalar, dedeler, nineler doldururlardı avuçlarına sonra da torbalarına…

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul! Zulümle dolu hem de. Vergi alınırdı her baştan, her hayvanattan. Saklardı onları herkes jandarmadan. Âh ne zulümdü o, ne zulüm. Ya da yollarda çalıştırılırdı insanlar. Âh zalimler âh. Neler ettiniz bizlere.

YASAKTI EZAN, KUR’AN

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul! İlim yokluğu. Yasaktı Allah Kelâmı Kur’an. Okunamazdı. Hafızlık mı? Çok saklı yapılırdı. Götürürler döverler ya da asarlardı adamı. Şapka giymeyeni de asarlardı bilir misin?

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul! Ezan yokluğu. Tanrı uludur denirdi.Yasaktı Allahü Ekber demek. Dayak vardı, ceza vardı, hapis vardı. Ya da para toplayıp kurtarırlardı hocayı. Bizimdi bu vatan ey oğul, bizimdi. Ama idare edenler bizim değildi. Şehit kanları vardı her avucunda ama ne çare! Sanki kâfirler vardı tepede.

Bir zamanlar yokluk vardı ey oğul! Camiler yoktu sanki. Ahır ya da asker mekânı olmuştu. İnekler gezinirdi mihrabında. Ne mümkünEzan okumak, Namaz kılmak orada?

Ah oğul âh. Bir bilsen neler geçti neler. Nice acılar… Yok edildi niceerler, âlimler, hafızlar, komutanlar… Oynandı büyük büyük oyunlar… Asıldı başbakanlar… Ezanı aslına döndürdü diye. Kahrolsun o zalimler. Zaten kahrolmaya gittiler ya! Ama sanma ki bittiler ey oğul! Artıkları var. Ne olur uyanık ol!

ŞİMDİ VARLIK VAR

Şimdi varlık var ey oğul. Fani dünya varlığı. Bilmezsin sen. Hep böyle sanırsın. Hele bir büyüklerinden sorasın. Haline şükredesin. Şikâyet etmeyesin.

O zamanların da bir varlığı vardı ey oğul! Neydi o bilir misin? Edep, hayâ, iffet. Tutuşmazdı el ele karı koca herkesin önünde. Utanırdı onlar. Bir de vardı hürmet. Saygı vardı büyüklere. Sevgi ve şefkat vardı küçüklere…

Şimdi korona var ey oğul!

Belki bunları hatırlatmak için geldi.

Ana-babayı; evlat-ıyali; karı- kocayı; dede- nineyi; evi – barkı- yurdu; ibadeti–taati-kulluğu; ırzı-namusu-hayâyı; varlığı- yokluğu-hiçliği; tesettürü -giyinmeyi-kuşanmayı; örtünmeyi-utanmayı-kıskanmayı; hürmeti,-sevgiyi-duâyı hatırlatmaya geldi.

Aile ne demek öğretmeye geldi.

Pisliklerin ne olduğunu gökten yağarak anlatmaya geldi.

Eşi bırakıp ‘sevgili’ diyenlerin rezaletini, berbatlığını göstermeye geldi.

Gökten yağan bombaların haber verdiği çığlıkların acısını almaya geldi.

Dünya zevkiyle sarhoş olmuş insanlığı (!) tokatlamaya geldi.

İmansızlığın nasıl bir felâket olduğunu haykırmaya geldi.

Örterek örtünmeyi anlatmaya geldi…

Allah’ın dinini bildiği halde yaşamamanın, ne büyük bir gaflet olduğunu bildirmeye geldi.

Ah oğul âh, bir bilsen neler oldu?

Ama kim anlar dersin, kimler anlıyor?

Hep aynı mı, hepten mi aynı ey oğul?

Değişmedi mi insan, değişmedi mi insanlık?

Yok mu nasihatten anlayan?

Eyvâh, bu daha kötü ey oğul, daha felâket!

Allah’ım, bizleri affet!

YOK OLSUN YENİ DÜNYA DÜZENİ

Bir düzen kurmaya çalışıyorlar ey oğul! Doymadılar zalimler. Şimdi ellerinizde o tehlikeler. İyi düşün bunu ey oğul, iyi anla! Nice tuzaklar kuruluyor sana. Şu akan pisliklere baksana! Hep fuhşiyyât üzerine. Hâlbuki Allah (cc) yasakladı onu:

 “Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; fuhşiyyâtı (hayâsızlığı), kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor.” (Nahl 90)

Karşı cinsleri hep bir araya getirdiler. Yok dediler ayırımı. Erkeği kadın, kadını erkek eylediler. Tam da kıyameti istediler. Zinayı yok saydılar. Aileyi bitirdiler. Dikkat et ey oğul, düşme tuzaklarına.

Âh kızlarımız âh! Ne oldu sizlere? Nerede örnek aldığınız Ayşe’ler, Fatma’lar? Nerede Nene Hatunlar? Nerede yavrusunun üzerinden örtüyü alıp mermiye örten analar? Nereye gitti saçının telini göstermeyen gelinler, kızlar? Şimdi ne kaldı geriye? Utandırıyor bizleri sokaklar, yollar, caddeler, parklar, okullar!

Eskiden mektepler vardı, çocuğu ne güzel yetiştiren. Disiplinli idi öğretmen! Çekinirdi evlat babadan. Şikâyet gelmesin diye komşudan. ‘Babana söylerim’ derdi analar! O yeterdi bizlere! Ya şimdi?

Şimdi yanıyor yürekler. Nereye gitti o günler?

Hizmet vardı büyüklere, misafire, konu komşuya. Getirilirdi istekleri onların yerine.

SAKIN ŞIMARMA EY OĞUL

Evet, bir zamanlar yokluk olsa da insanlık vardı ey oğul! Ya şimdi ne var?

Şimdi varlık var ya ey oğul değil mi? Her şey lüks. Ama sakın aldanma! Varlıkla şımarma! Yukardaki değerleri unutma! Haramlara dalma! Yoksa yok olursun! Yazık olur sana.

Dünyanın bir de sonu var. Ahireti var. Hesabı var. Sonucu var. Düşün bunları ve hazır ol. Namazlı, niyazlı ol. Allah’a kul, Rasül’üne ümmet ol! Bundan gayrısı boştur oğul!

Haydi namaza dur, niyaz eyle Rabbine. Kul ol O’na! Bu hakikatleri öğret yavrularına!

Haydi!