Kıymetli dostlar insanoğlu çamurdan yaratılmıştır. Balçık ise, Adem babamız ile Havva anamızın hammaddesidir. “Çamur gibi basit görünümlü bir maddeden insan gibi bir eserin yaratılması ise Cenab-ı Allah’a mahsustur.’’ Biz Müslüman Türklerin, şehit kanları ile yoğrulmuş bu topraklara bağları ise fıtridir. Ahirete olan inancımız ise tamdır. En sevdiklerimizi kendi ellerimizle toprağın iki metre altına vermemiz de işte bundandır. Vatanı vatan yapan ise üzerinde taşıdığı imandır, topraktaki ruhtur. Bizler için vatan, “kendini güvende hissettiğin, uğruna seve seve canını verdiğin, her bir karışı için büyük bedeller ödediğin toprak parçasıdır.”
Yerli olmak; kendin olmak, kendin kalmaktır.! İçinde doğup büyüdüğün halka, topluma, millete ve onun değerlerine sahip çıkmaktır. Milli olmak ise; Ortak dine, tarihe, vatana, dile, gelenek ve göreneklere sahip olup, kendini ait ve mensup hissetmektir..
Evet, kıymetli dostlar… Topu bu kadar çevirip laf kalabalığı yaptıktan sonra, sanırım artık ufaktan ufaktan asıl mevzuya girebilirim. Türkiye Futbol Federasyonu, Fatih Terim’den boşalan Teknik Direktörlük görevine “Zenit’ten kovulan 72 yaşındaki Mircea Lucescu’yu’’ getirdi. Büyük ümitlerle özel uçakla apar topar Bükreş’ten getirilen Lucescu, bildiğiniz üzere 13 yıldan fazla hem Türk futbolundan hem de futbolcusundan bihaberdir. Ayrıca yukarıda âcizane ifade etmeye çalıştığım gibi zinhar “Yerli ve Milli’’ de değildir. Devlet büyüklerimizin, özellikle de Cumhurbaşkanımızın her alanda “Yerli ve Milli’’ olma konusunda ki hassasiyetlerini de göz önünde bulundurur isek, yapılan şey kanımca abesle iştigaldir…
Kamuoyu, Fatih Terim sonrası Türk futbolunda yeni beyaz bir sayfa açılacağını bekler iken, Luçesku’nun getirilmesi ile adeta dumura uğramıştır. “Üstelik Dünyada hiçbir ülke başka takım teknik direktörü ile Dünya Şampiyonluğu kazanamamış iken..’’ Bizler neden kendi değerlerimize, evlatlarımıza güvenmiyor onlara destek çıkmıyoruz? Yanlış anlaşılmasın bana göre de zaten Fatih Terim’le yollar tee Euro 2016 sonrası ayrılmalıydı.! Ben başka bir şey söylüyorum. 80 Milyon nüfuslu bir ülkede Milli takım için neden bir Türk teknik direktör çıkaramıyoruz.!? Ya da Türk teknik direktör deyince, neden her daim 2-3 isme mahkûm kalıyoruz..!? Mevcut sistem içerisinde hem yerli hem de milli olan hiç mi başarılı teknik direktör yok..!?
Cevabını bildiğimiz soruları sormaktan artık nefret ediyorum… Lakin eğri oturup doğru konuşmamızın vakti de gelmiştir. “Doğruları görmemiz için gözlerimizin karanlığa alışmasını bekleyemeyiz.!” Demem o ki Türk futbolu maalesef iyi yönetilemiyor. “Her zaman olduğu gibi acele edip yine günü kurtarıyoruz… Günü birlik politikalar ile maalesef Türk futbolunun geleceğini heba ediyoruz…” Futbolumuzda bir an evvel yapısal değişiklikler yapılmalıdır. Öncelikle direksiyonu “Yerli ve Milli’’ bir hocaya teslim etmeliyiz. Sabır etmeli gerekir ise 7-8 sene hiçbir müsabakaya katılmamalıyız. Artık birçok alanda olduğu gibi hamdolsun futbol ekonomimizde katbekat büyümüştür. Dünyanın en iyi sahalarına ve şatafatlı statlarına sahibiz. Hatta birçok AB ülkesinin futbolculara ödeyemediği rakamları, bizim birçok futbol kulübümüz artık öder hale gelmiştir. Lakin sıkıntı şu ki, hazıra konuyor üretmiyor hızla tüketiyoruz…
Ezcümle demem o ki dostlar, yöneticilerimiz işin kolayına kaçıp sadece günü kurtarma çabasına giriyorlar. Milyonlarca genç nüfusa karşın, takımlarımız altyapılarına gereken önemi göstermiyorlar. Bunun sonucu olarak da altyapıdan yeteri kadar futbolcu yetişmiyor… “Tohum ekmeden toprak temizlenmeli ve bir an önce altyapıya ve teknik adam yetiştirilmesine önem verilmelidir.’’ Unutulmamalıdır ki Türk halkının büyük bir kısmının tek lüksü futboldur. Bu muazzez milleti Milli takımdan ve futboldan soğutmaya kimsenin hakkı yoktur!. Mesela “Dünya kupası Avrupa elemelerinde, nüfusu 330.000 olan İzlanda’nın hemen altında yarışa devam ediyor olmak benim kanıma dokunuyor…” Yani durumumuz hiç yakışıklı değil..! Bilmem anlatabildim mi?