Çarşamba günü, içinde bendenizin de bulunduğu AK Parti Aday Tanıtım Toplantısı’ndaydık.

Şimdiye kadar bu tür toplantıları, ‘Gazeteci-Yazar’ formasyonuyla takip ettim hep.

Bu da ilgili partinin veya oluşumun, beyannamesinde öne çıkan en çarpıcı hususlara dair notlar tutmak şeklinde gerçekleşirdi.

Bu kez hem bir yazar ve hem de mensubu olduğum partinin bir ferdi olarak ‘Yeni Türkiye Sözleşmesi’ni Sayın Başbakan’ın takdiminden izledim.

Başlangıçta hevesle not almaya koyuldum ve fakat kısa bir süre sonra not tutmayı bıraktım.

Zira ortada, kelimenin tam manasıyla ve adeta ezberlenmesi gereken bir Anayasa taslağı yahut ‘toplumsal sözleşme’ metni vardı.

Her cümlesi, bir gergef üzerine işlenmiş bediiyatın müstesna bir numunesi kabilinden arz-ı endam eden nakış gibiydi.

Belli ki, satır satır süzgeçten geçmiş ve ciddi manada entelektüel mesai harcanmış.

Akla gelebilecek her şey var.

Farklı etnik ve inanç gruplarına mensup insanların harman edildiği ve fakat bir medeniyet perspektifine de sahip bir memlekette, olması gereken ne varsa hepsi!..

Bu metinden, açıkçası, “şunlar çok çarpıcı” diye diğerlerinden ayırabileceğim neredeyse tek bir madde dahi yoktu.

‘Yeni Türkiye Sözleşmesi’nde bugüne kadar çeşitli vesilelerle kaleme aldığım yazılarımda altını çizmeye gayret ettiğim hususların bir bütünlük içerisinde takdimi, benim açımdan, açık söylemek gerekirse tam bir iftihar vesilesi idi.

Ceberut devlet anlayışından ‘kerim’ devlet kavrayışına sıçramanın veciz ve mukni bir senedi hükmünde olan bu metin, bu memleket için, bu millet için, bu coğrafya için ve sadece bölgemizdeki değil bütün mazlum halklar için kaygı ve endişe taşıyan aklı başında, vicdan sahibi herkesin “Eyvallah!” diyeceği bir mahiyet arz ediyor.

Biliyorum, sırf muhalefet olsun diye bu metne burun kıvıranlar olacak!..

Hatta daha ileriye gidip saçma sapan saptırmalarla bağlamından koparılıp, ucuz bir tartışmanın konusu edilecek.

Ne gam!..

Gündüz ortasında gözlerini kapayan sadece kendisini gecenin karanlığına gark eder.

Bırakın böyle bir taahhüdü vücuda getirmeyi, bunun hayalini bile kuramayacak kimi özneler, bol keseden esip savuracak, biliyorum…

Onlar, dillerine pelesenk ettikleri ‘eşit yurttaşlık’ söyleminin yakınından bile geçmedikleri halde, bütün tarihleri boyunca, bu ülke insanına reva gördükleri, eşi menendi ancak korku romanlarında bulunan yakası açılmadık zulümleri, bir hamlede yalayıp yutmakla kalmayıp, bu iddianın lafazanı olmayı seçeceklerdir, bunu da biliyorum.

Yine onlar, bir toplumu barış içinde bir arada tutacak asgari şartları, bölücülüğün ve ayrılıkçılığın gerekçesi yaptıkları için olsa gerek, ‘bir ve beraber’ olmayı, vazgeçilmez vatandaşlık gereği gibi gören bu sözleşmeye, zerre kadar anlamadıkları halde zavallı argümanlar eşliğinde ve tüm hınçlarıyla saldıracaklar!

Bu da, içinde kuşkuya yer olmayan bir hakikat maalesef.

Bu yazı, metnin takdimi olsun.

Sonraki yazılarda imkan bulursak birkaç maddeyi öne çıkaralım dilerseniz.