Siyaset dünyasında son zamanlarda “ekonomi yönetimi” hususundaepey garip şeyler yaşanmaya başladı. Olayları yakından takip edenler bile neler döndüğünü anlamakta zorlanıyor. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Gün yüzüne çıkmayan ve çok az kişinin bildiği birçok gizli toplantının yapıldığı ve kapalı kapılar ardında ilginç şeylerin kulaklara fısıldandığı kuvvetle muhtemel.

Merkez Bankası üzerinden yapılan faiz tartışmaları da bizi aldatmasın. Merkez Bankası’nın faizi yarım puan indirmesi veya indirmemesi kesinlikle asıl mesele değil. Asıl mesele; Türkiye’de genel seçimlerden sonra uygulanacak tarz-ı ekonomi politikasının ne olacağı ve bu mesele Türkiye’nin 2023 hedefleri ve geleceğiyle göbekten irtibatlı. Yani, hala “değişik zamanlarda” yaşamaya devam ediyoruz. Daha uzun bir süre boyunca da böyle olacak gibi. Kolay değil, Osmanlı-Türkiye olarak 150-200 yıllık esareti sonlandırmaya ve tekrardan o bağımsız ve güçlü “şanı yüce devlet” olmaya çalışıyoruz.

Genel seçimlere yaklaşık 3 ay kaldı. Bundan sonraki günler bundan önceki günleri aratacak gibi duruyor. Fitneseverler ortalığı karıştırarak AK Parti’nin olabildiğince az oy almasını sağlamak için ellerinden geleni yapacak. AK Parti de genel seçimlerden güçlü çıkarak Anayasa’yı değiştirme ve başkanlık sistemine geçişi sağlamaderdinde. Türkiye’nin son 13 yıldaki dönüşümü devam ettirebilmesi ve bir sonraki aşamaya geçebilmesi için ise hem yeni bir Anayasa’ya hem de başkanlık sistemine çok ihtiyacımız var. İşte bu yüzden bu seçimler çok önemli. Fitneseverler ve “çıkar çatışması yaşadığımız” dış güçler de bunun tamamiyle bilincinde.

Her şey döner dolaşır ekonomiye gelir. Bu yüzden şu an verilen en önemli savaşlardan birinin ekseninde ekonomi bulunuyor. Eski Türkiye’nin eski ekonomi politiğinin devam etmesini isteyenler ile yeni Türkiye’ye yaraşır iddialı bir ekonomi politiği isteyenler arasında bir savaş.

Faiz tartışması gibi dolar kurunun geçen hafta ciddi şekilde hareketlenmeye başlaması da -kısmen- bu savaşın bir yansıması. Bir tarafta, seçimden sonra Türkiye’de istedikleri ekonomi politiğinin hayata geçebilmesi için Türkiye ekonomisini istikrarsızlaştırmaya ve bu şekilde bizi “korkutmaya” çalışan “çıkar çatışması yaşadığımız dış güçlerin” piyonu olan spekülatörler var. Ayrıca içimizde de “Bakın Cumhurbaşkanı konuştu, dolar yükseldi.” diyen, “yerli ekonomi politikasına” dudak büken, iktisat teorisi hakkında “neo-liberal” dersler vermeye kalkan,”finansal piyasaları kızdırmayalım” safsatasına gönülden bağlıiktisatçılar ve siyasetçiler var.

Diğer tarafta ise, yeni Türkiye’ye yaraşır yeni ekonomik politiği hayata geçirmeye çalışan ve hayallerimize ve ideallerimize ancak bağımsız bir ekonomi politikasıyla ulaşabileceğimizi düşünen, “finansal tehditleri” göğüsleyebilecek cesarete sahip olan Türkiye sevdalıları ve dertlileri…

Hükümet kanadında “neo-liberal” anlayıştaki Ali Babacan-Mehmet Şimşek çizgisi, eski Türkiye’nin eski ekonomi politiğinin seçimlerden sonra da devam etmesi gerektiği görüşünde ve bu bağlamda Ahmet Davutoğlu’nu yakın markaja almaya ve ikna etmeye çalışıyorlar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümet kanadında Numan Kurtulmuş-Nihat Zeybekçi çizgisi ise yeni Türkiye’ye yaraşır yeni ekonomi politiğini, seçimlerden sonra hayata geçirme derdinde.

Bakalım hangi taraf galip gelecek? Nihai tahlilde içimizi rahatlatan ise şu: Allah’tan başka galip yoktur!