Son zamanlarda yine savaş tamtamcıları el ve ses yükseltmiş gibi görünüyor.

“İlla o savaş çıkacak” dayatmasıyla büyük bir hasret içindeler.

III. Dünya Savaşı birileri için; hatta sayıları dünya nüfusu dikkate alındığında hiçbir ehemmiyet arz etmeyecek silah baronu için hayatta kalmanın ve daha fazla kazanmanın bir yolu ve yöntemi olabilir.

Fakat bilmeleri gereken en önemli şey; artık bu savaş yorgunu dünyanın, onların kışkırtmalarına cevap verecek bir enerjiye ve nüfus şartlarına sahip olmadığıdır.

Buna bir de lüks ve konforun gevşettiği hatta Avrupa’nın pek çok bölgesinde yok ettiği fetihçi ruh eklendiğinde, savaş sevdalılarının heveslerinin kursaklarında kalacağı ihtimali çok daha büyük bir kuvvet kazanıyor.

“Neden III. Dünya Savaşı çıkmaz?” sorusunu soran her aklıselimin ulaşacağı pek çok anlamlı cevap varken bütün bu verileri görmezden gelecek ve dünyayı kör bir hırs uğruna yeniden savaşa sürükleyecek yeni bir Hitler aramanın daha cazip olması gerçekten anlaşılır gibi değil.

Georg Simmel’in; “Tarihsel olayların görünmeyen bir psikolojik yönü vardır.” sözünün hatırlattığı gibi, bugün de işi sadece psikolojiyi kullanarak halletmek isteyen bir kafa var; “Maddi hiçbir veri savaşı desteklemiyorsa ırk ve inanç silahını kullan ve duyguları coştur.” mottosuyla.

Nasıl ki I. Dünya Savaşı’nda takati kalmamış ülkeleri savaşa, Hitler gibi bir muhterisin Versay Antlaşması karşısında yaşadığı ezilmiş, kompleksli hezimet psikolojisi sürüklediyse bugün de Putin üzerinden böyle bir psikoloji üretmek istiyorlar.

Savaş baronlarının ya da ırkçıların yardımına her zaman koşan ve şiddetlerini kutsayan köken ya da ideoloji putu orada durduğu sürece de bu emellerine ulaşma ihtimalleri var elbette.

Fakat Rusya’nın çok ciddi bir nüfus engeli var; Ukrayna savaşında resmî rakamlara göre 50 bin, gayriresmî olarak da 100 bin askerini kaybetmişken üstelik.

Bütün göstergeler ya da veriler ne gösterirse göstersin, yenilmiş bir psikoloji her türlü intiharı da seçebilir tabii.

Peki, bugün bu denli çılgına dönmüş bir kafa var mıdır?

Görünen tek isim Netanyahu olsa da bu tek başına tatmin edici değil. 

Irk ve inanç kışkırtıcılarına İslami bir jargonla, “Siz Hz. Adem’in çocuklarısınız, kavga etmeyin.” demenin ne denli beyhude bir şey olduğunun farkındayım.

Genetik bilimci Guido Barbujani, “Irkların İcadı” çalışmasında genetik faktörlerle ırkların nasıl bir icat olduğunu ortaya koydu ortak bir atadan geldiğimizin kanıtı olarak.

O, “Irkları biz icat ettik, hepimiz akrabayız ve hepimiz farklıyız.” diyor.

Hatta bilimin başlangıcından beri bize eşlik eden bu anlayışı, Richard Lewontin’in “Irk genlerimizde değil ama kafamızda, yaşadığımız toplumda var.” dediği gibi bugün terk etmek de neredeyse imkânsızdır.

Çünkü bugün bütün çıkarlar ve rekabet, bu icat üzerinden işlemeye devam etmektedir ve aklı davet eden her düşünce lanetlenince, savaşmaktan başka çare de kalmıyor ne yazık ki.     

Biz yine de “Neden III. Dünya Savaşı çıkmaz? tezimizi destekleyen birkaç madde daha ekleyelim.

Görünen ya da gösterilen öyle olmasa da ABD ve onun en büyük rakibi olarak gördüğü Çin’in; içinde bulundukları rekabeti, çeşitli noktalarda vekilleri eliyle giriştikleri bilek güreşini çok iyi anlamak gerekiyor.

Hem “savaşamayacak kadar güçlü” hem de ekonomik olarak iç içe geçmiş iki rakip olan ABD ve Çin gerçeğini de çok iyi okumak lazım.

Televizyonlarda III. Dünya Savaşı ihtimalini konuşanların çoğunun bu ihtimalin dışındaki her şeyi konuştuğunu da ancak meseleye çok farklı parametreler üzerinden bakanlar anlayabilir.

Son tahlilde bekleyip göreceğiz.

III. Dünya Savaşı ihtimalinde açık ve izi sürülebilir deliller mi yoksa ancak psikologların konusu olan psikolojik faktörler mi etkili olacak?

Yeni bir Hitler’in varlığını somut olarak gördüğümde benim de endişelenmem gerekecek ama şimdilik böyle biri yok.

Dilerim hiçbir zaman da olmasın…