Evet. Önemli bir soru bu.

Yavrularımızı nasıl ve neye göre yetiştirmeliyiz?

İnsan, fıtraten inanmaya ihtiyaç duyar. Yaratılışında var olan bir gerçektir bu.  Bu ihtiyaç her halükârda kendisini hissettirecektir. Çünkü insan yaratılmıştır, âciz ve muhtaçtır. Varlığını devam ettirmesi de, kendisini yaratan Zat’a bağlıdır. Bu gerçekler insan olgusunun vazgeçemeyeceği unsurlardır. İnanmayan insan da bu manayı çok iyi kavrar. Ama bilerek inkâr eder. Bir an gelir kabul eder fakat iş işten geçer.

O halde hangi zaman ve mekânda olursa olsun her şeyden önce insanda, iman ve onu hayata geçirme olgusu yer etmelidir. Bu olgu onda, zaman ve mekânın şartlarına göre dini yaşama azmini geliştirir. Eğer kişi böylesine bir niyet ve gayret içerisinde olmazsa onun için, dini yaşama şartları ne kadar kolaylaştırılırsa kolaylaştırılsın asla böylesi bir hayata yönelmeyecektir. Evvela insanı/bireyi böyle bir niyet ve azim kazanmaya yönlendirmelidir.

Bu şıkkı hayata geçirmek demek insanı, insanca ve Müslümanca yetiştirmek demektir. Bu da yine, önemli bir çabanın ve bu hedefin öncelikli olmasına inanmanın ürünü olacaktır. O halde toplumlarda var olması gereken yegâne hedef; hangi konumda olursa olsun bireyleri, günün şartlarına uygun olarak dini yaşama azmiyle yetiştirmek olmalıdır.

Şu açık bir gerçektir ki, günümüz şartlarında her şeyde pek çok kolaylıklar olduğu gibi, dini yaşamakta da kolaylıklar mevcuttur. Bu durum dini öğrenmek hususunda olduğu gibi, onun gereklerini hayata geçirmek konusunda da aynıdır. Evvelki yıllarda bir bilgiye ulaşmanın zorluğu düşünülürse, bugün nasıl bir imkân içerisinde olduğumuz anlaşılır.

O halde hangi zamanda olursa olsun, insan yetiştirme olgusu önde tutulmalıdır. Bugün modern hayatın içinde hatta belki de belli zorluklarını yaşamakta olduğu halde, İslâm’ı çok güzel hayata geçiren gençlerimiz mevcuttur Allah’a şükürler olsun! Bu gerçek bize, Allah’a kul olmanın şuurunda nesiller yetiştirme gayretinin önemini bir kez daha hatırlatıyor. O halde,”insana hangi yaştan itibaren nasıl bir eğitim verilmesi gerekir” konusu, bizim belki de üzerinde en çok durmamız gereken önemli hususların başında geliyor.

İnsanın inanması ve inancını hayata geçirmesi en tabii hakkıdır. Bu gerçeği göz ardı etmemeli ve kişiyi bu en önemli hakkından mahrum etmemelidir. Ancak öteden beri buna mani olmaya çalışan zalimler daima bulunmuş ve bulunacaktır. İşte Müslüman Toplum olarak bizler bunu unutmamalı ve nesillerimizi tehlikelerden koruma gayreti içerisinde, onlara gerekli eğitim-öğretimi mutlaka vermeliyiz. Bu noktada şu Hadis-i Şerif aklımıza gelir:

“Her çocuk fıtrat üzere doğar. Daha sonra çocuğu anne ve babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır ya da Mecusîleştirir.” (Buhârî, Cenâiz 80, 93; Müslim, Kader 22)

Anlaşıldığı üzere bu iş aileden başlamaktadır. Yavrularını, Yüce Allah’a kul olmaları yolunda yetiştirmek, anne ve babaya düşen görevlerin en başında gelmektedir. Ancak ebeveyn bu konuda bilinçli olmalıdır. Çocuklarını sadece dünyaya hazırlayan aileler, bunun sıkıntısını hem dünyada hem de âhiret yurdunda çekerler. Müslümana düşen şey, kendisiyle birlikte eşini ve yavrularını, dünya ve âhiret yurduna hazırlamaktır. Böylesi bir gayret, dünya hayatının da âhirete göre şekillenmesini sağlayacaktır. Bu adeta; “Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver, âhiret yurdunda da iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru!” (2 Bakara 201) duâsının tecellisi olacaktır.

Bütün zaman ve mekânların yaratıcısı Allah (c.c.) bu dini, evrensel ve kıyamet saatine kadar geçerli kıldığına göre İslâm, her devirde en güzel şekilde yaşanabilir. Bu demektir ki İslam’ın her asra, her zaman ve mekâna söyleyeceği söz(leri) vardır. Önemli olan bizim, bunlar üzerinde tefekkür ederek, onları yaşanılır hayatın birer paydası haline getirebilmemizdir. Yeter ki bizler bu gerçeğe hakkıyla inanıp, onu hayata geçirmenin usullerine riayet edelim.

O halde öncelikli olarak niyet gerekir. Sonra da azim… Birey olarak bizlerin, ailede ebeveynin, toplumda da idarecilerin böylesine bir hedefi kabullenmeleri, dini her alanda bütün yönleriyle yaşamayı çok daha kolay kılacaktır.

Bugünkü olumsuz görüntüye rağmen yılmamalı, ümitvar olmalıyız. Nesillerimizi Allah ve Rasûlü sevgisiyle yoğurmanın azim ve kararlılığını göstermeliyiz. Biz çabaladıkça Allah da yardımcımız olacaktır:

 “Bizim uğrumuzda mücadele edenlere elbette yollarımızı gösteririz. Gerçekten Allah iyilik yapanlarla beraberdir.” (29 Ankebût 69)

Tarih boyunca bu yardım ve başarıların pek çok örneği görülmüştür. Nice müşrik kavimler Tevhit ve hidayete ulaşmıştır. Şüphesiz bu Rabbimizin lütfundandır. Bize düşen şey ise Allah’ a dayanıp güvenmektir. Unutmayalım ki gayret bizden, başarı ise her şeye kadir olan Yüce Allah’tandır…