“Ne çok acı var” diyordu rahmetli Cahit Zarifoğlu.
Öyle acılar ki gerçekte yalnızca çekenin bileceği/hissedeceği/anlayacağı acılar…
Anlıyormuş gibi yapmakla asla anlaşılamayacak acılar…
Yine iç karartan, yürek burkan haberlerle yüz yüzeyiz. Halep’te tüm dünyanın tiyatro izler gibi takip ettiği insanlık trajedisi sürüp giderken Adana Aladağ’daki 12 canımızı daha yitirdiğimiz yangın kor ateş gibi düştü yüreklere.
İhmaller sebebi ile ülkemizde yaşanan kaza, yangın gibi olayları ve de alınması gereken tedbirler ve ihmalleri konu edinen geniş bir yazı yazacaktım.
Fakat bazı nahoş ve iğrenç olaylar ya da pek çok insanımızı yitirdiğimiz farklı kazaların ardından doğrudan Müslümanların itham edilmesine, hedef alınmasına, iftiraya uğrayıp karalanmasına ve hatta küfredilmesine de sessiz kalamazdım.
Hayatlarını kaybeden çocuklarımızın cesetleri dahi defnedilmeden bir gazetenin attığı “ Yine aynı İslamcı İkiyüzlülüğü ÇIRA GİBİ YAK ŞEHİT GİBİ UĞURLA“ başlığına sizce ne denilebilir?
Hiçbir gerekçe, hakikatleri gizlemek için bahane olamaz. Fakat bu felaketlerden prim elde etmeyi düşünmek ve çabalamak bir o kadar alçaklık ve ikiyüzlülük.
15 Temmuzu bahane ederek eden bir güruh “Tarikatlar ve cemaatler dağıtılsın” başlıklı bir dizi mülakat başlatmıştı. Bunlar Adana Aladağ’daki felaketi de fırsat bilip İslam’ı ve Müslümanlar’ı aşağılama girişimlerini yine sürdürdüler.
Farklı basın yayın organlarında ve ortamlarda fırsatları (kendilerince) ganimet bilip höykürmelerini çok fazla yok saymadan, art niyetli kesimlerin çığırtkanlıklarını bir kenara bırakarak bu meseleleri aklıselim ile ele almak ve gereken dersleri çıkartmak zorunda olduğumuzu da bir kez daha hatırlatmak isterim.
Aksi takdirde bir sonraki farklı bir alanda yeni bir istenmeyen durum hatta faciaya kadar rafa kaldırmaktan başkaca bir işlem yapmamış oluruz. Bir felaket olsun diye hazır kıta tetikte bekleyenler milletin kendilerinden bıkmasından ve nefret etmesinden gocunmuyorlar zaten.
Hangi mesele olursa olsun titizlikle ele alınmalı, üstü örtülmemeli ve gereken tedbirler azami ölçüde alınmalı. Yoksa bu tip yazılardan (Rabbim muhafaza buyursun) çok sayıda yazmak durumunda kalırız.
Öte yandan Halep’teki trajediye de elzem olarak el atılmalı.
Sosyal medyada üzgün veya kızgın ifadeler bırakarak, “Allah belanızı versin” gibi cümlelerle sorumluluklarımızı yerine getirdiğimiz gibi bir düşünceye kimse kapılmasın. Ölümler, insani dramlar basına ve kamuoyuna yansıdıkça sıradanlaşmasın vicdanlar rölantiye geçmesin.
Hiç kimse “Ben ne yapabilirim, elimden ne gelir ki?” diye düşünmesin.
Mutlaka herkesin elinden gelen, yapabileceği bir şeyler vardır.
Güzellikler sizinle olsun, emekleriniz zayi olmasın…