Malumunuz, insanların kaderi olduğu gibi, coğrafyalarında kaderi vardır. Bugün bizim coğrafyamızda yaşanan türlü sıkıntılara rağmen, bayrağımız özgürce göklerimizde dalgalanıyor. Kalplerimiz hürriyet sevdasıyla çarpıyor. Çocuklarımız mermi kovanlarıyla değil, oyuncaklarla oynuyor.

İklimimiz güzel, bahşedilen nimetlerimiz güzel.

Her şeye rağmen ve tüm kışkırtmalara inat, her türlü yaşam tarzıyla uyum içerisinde el ele, kol kola geçinebilen milletimiz güzel. Dar zamanlarda paylaşmayı bilen, zor zamanlarda omuz omuza veren halkımız güzel.

Öyleyse bugün bizim bahtımıza düşen “Şükretmek” zalimin zulmüne duçar olmuş coğrafyaların kaderine düşen ise sabretmek farizalarıdır. Onlar sabırlarının bizler şükürlerimizin ecrine talip olmalıyız. Varımızı yoklarla paylaşmayı, hamd etmeyi bir borç bir vazife bilmeliyiz ki, hürriyetimizin tasaddukunu yapmış olalım. Al Bayrağımız, bu cennet vatanın göklerinde daima nazlı nazlı salınsın.

Fakat yetmez! Zira iman etmiş kalpleri bağrında barındıran bu vatanın inançlı fertleri için bir de ümmet birlikteliği mesuliyeti var!

İslam Coğrafyalarında inanç bütünlüğü, ruh birlikteliği sağlanmalı ki; dünya zalimin kan sızan hoyrat ellerinden kurtulsun. Rahat bir nefes alsın!

Bunun için sahip olduğumuz her nimete şükretmekle birlikte, dünya Müslümanlarının ümmet bilinci ile tevhidu’lkulûb (kalplerin bir/leştirilmesi), tevhidi efkâr (fikirlerin bir/leştirilmesi), tevhidi ef’al (hal ve tavrımızın bir/leştirilmesi) için gayrete düşmesi gerek!

Sonra Kitapların önsözüne iliştirilen ve yalnızca eli kalem tutanlara mahsuzmuşcasına ibraz edilen “gayret bizden, tevfik Allah’tan” ibaresini muti bir kalp ile fert fertahvalimize dönüştürüp hayata yansıtmak gerek!

İşte o vakit, düşüncede, duyguda, kanaatte ve ahvalde  inançla vahdeti sağlayan mü’minlerden olup “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız. (Çünkü) Allah’a inanırsınız.” (Al-i İmran/110) ayetinin muhatabı olabiliriz.

Bununla birlikte, Allah Resulü’nün “Müminler bir vücudun organları gibidirler. Hangisi bir acı duysa diğer organlar da bunu hissederler” hadisi şeriflerinde beyan buyurdukları hassasiyeti kalben hissetmek gerek.

Allah’ın emirleri, Peygamberimizin sünneti dairesinde uzak diyarlardaki mü’min kardeşimizin acısından, toprağına musallat olmuş zalimlerden mesul olduğumuz gerçeğini hiç unutmamak gerek!

Ve bütün bunlar için İslam coğrafyalarının ruhunu okumak, mesafelere aldırmadan halleriyle halleşmek gerek!

Çünkü uzak diyarlarda, gözlerine korku çöreklenmiş çocukları gülümsetmenin bundan başka yolu yok.

Çünkü namusunu korumak için ölmeyi dileyen kadınların dudaklarına sevda türkülerini, nazlı ninnileri ulaştırmanın yolu tüm inananların birleşmesinden geçiyor.

Çünkü genç yaşında toprağa düşen delikanlıların dünyaevine girmelerini, nesillerine nesil, soylarına, soy, boylarına boy katmalarını dilemek gayret ister. Kocaman bir kalp ister.

Dünya Müslümanlarının hür, inançlı ve şuurlu  bir/likteliğizalime en güzel ceza olacaktır!

Öyleyse, hem ayna olalım birbirimize hem aynı inançla yürüyelim hedefimize.