Yine zor zamanlardan geçiyoruz. COVID-19’dan sonra depremle imtihan olduk. Anadolu coğrafyası, tarih boyunca yerin altının da üstünün de yoğun değişimlere sahne olduğu yerdir. Burası bilinen tarihin, ata yurtlarından birisidir. Burası peygamberler diyarı, medeniyetler yurdudur. İnsanlığın ibretlik hikâyelerinin yaşandığı beldedir. Göçlerin nedenleri arasında savaşlar, kuraklık gibi olaylar hep öncelenir. Bu son yaşadıklarımız bize, bu coğrafyada nüfus hareketlerinin ana nedenlerinden birisinin de deprem olduğunu tekrar hatırlattı.
Depremin yaşandığı yerler “Bereketli Hilal” denen verimli toprakları içinde barındıran bölgedir. Tarihte olduğu gibi bugün de ekonomik olarak önemini korumaktadır. Burası farklı ürünleriyle aynı zamanda tahıl ambarıdır. Burası biberin, fıstığın, baklavanın, kayısının yani hem acının hem de tatlının memleketidir. Bu günler ise acı günlerdir, tatlı günler için gayretten başka çare yok…
Türkiye’nin birinci sanayi ve üretim bölgesi Marmara’dır. İkincisi ise deprem olan şehirlerin olduğu bölgedir. Buradaki şehirlerin büyük çoğunluğu marka şehirlerdir. Ülkemizin ekonomisine ihracat şampiyonları çıkararak destek olmuşlardır. Burası çalışkan, mütevazı, vatansever insanların ocağıdır. Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Adana, Malatya, Diyarbakır, Kilis, Adıyaman, Adana, Hatay. Buralar göç veren değil göç alan şehirlerdir. Dün olduğu gibi yine toparlanacak başarı hikâyelerine imza atacaklardır. Bereketli hilalin çocukları bu kutlu beldeleri yeniden şenlendireceklerdir.
Deprem yaralarını sarmak ve hayata yeniden tutunmak için ekonomik faaliyetleri de bir taraftan başlatmak gerekir. Depremin ekonomik boyutuyla ilgili olarak tahminî 80-100 milyar dolarlık bir kayıptan söz ediliyor. Ayakta kalan sanayi tesisleri hızlı bir şekilde harekete geçirilmedir. Bu ekonomik bir zorunluluk olmanın ötesinde boş kalan insanların psikolojilerini toparlamalarına da vesile olacaktır. Geçici barınma merkezleri sanayi bölgelerinin yakınlarında kurularak iş gücünden istifade edilmelidir.
Ekonomik faaliyetlerin yanı sıra kültürel etkinlikler de zamanı çoğalan insanlar için şifa kaynağı olacaktır. Çadır kentlerde kütüphane, mescit, tiyatro ve sinema salonu gibi mekânların ihdas edilmesi de önemlidir. Zaten yapılıyordur ama ben yine de hatırlatmak istedim. Okuma, resim, biçki dikiş gibi halk eğitim faaliyetleri de ihmal edilmemelidir. Bugün güzel bir telefon aldım. Kahramanmaraş Afşin’den Tiyatro Gilima’nın sahibi oyuncu arkadaşım Ahmet Şahin aradı. Ahmet, ekibiyle beraber deprem bölgesinde çocuklara tiyatro gösterisi yapıyor. Bana çok güzel görüntüler ve mesajlar gönderdi. Birisini sizinle paylaşayım. “Kahramanmaraş Afşin’de iki farklı çadır kentte çok güzel bir günü geride bıraktık. Çocuklar mutlu, yüzleri gülüyor. Bizler onların mutlu olduğunu görmenin huzuruyla mutlu oluyoruz. Tiyatro Gilima, çocukların gülen yüzü.” Tebrik ediyorum.
Her şeye rağmen hayat yolculuğumuzu sürdürmeliyiz. Yaralılara, çocuklara, yaşlılara yardım edebilmeliyiz. Hayat varsa umut vardır. Önden gidenlere dua etmekten başka bir şey gelmez elimizden. Artık sebeplere yapışıp hayatı yeniden kurmanın zamanıdır. Düne ibret nazarıyla bakıp geleceğe umutla sarılmaktan başka bir çaremiz yok.