Avrupa ülkelerinden Fransa, yılda 70 milyon, İspanya 45 milyon, İtalya 35 milyon, Yunanistan 9 milyon, Türkiye ise 10 milyon turiste ev sahipliği ediyor. Sektördeki büyüme bu hızla devam ederse, önümüzdeki yirmi yılın sonunda Fransa yıllık 95 milyon, İspanya 70 milyon, İtalya 60 milyon, Yunanistan 15 milyon, Türkiye ise 20 milyon turisti ağırlayacak. Bu hızlı gelişmeler sonunda turizm kısa sürede ciddi bir endüstri haline gelmiş, tatil hedefleri ve seçenekleri konusunda deneyimli, beklentileri yüksek turist kitlesi oluşmuştur.

Ülkeler hızla büyüyen bu kitleden daha büyük payı alabilmek için yarışmakta ve tatilcilere cazip gelecek yeni alanlar turizmin hizmetine sunulmaktadır. İmkânları elverişli olan ülkeler alternatif turizm alanlarında ciddi yatırımlar yaparak geleceğe hazırlanırken, gündelik sorunlarıyla boğuşanlar ise, ilk etapta cazip gelen ve kolay işletilen kaynaklarını israf ederek turizmdeki payını koruma mücadelesi vermektedir.

Türkiye, zengin tarih ve tabiat kaynaklarına rağmen, barınma, iletişim ve ulaşım gibi altyapı yetersizlikleri ile güvenlik konusundaki kuşkular nedeniyle yeteri kadar turist çekemedi. Altyapı eksikliklerinin giderilmesi uzun dönemli ve pahalı yatırımları gerektiriyordu. Ülkemizde turizm hizmetleri, mesela diğer Akdeniz ülkeleri olan Yunanistan, İtalya, Mısır ve İspanya’ya göre %50 ile %75 oranında daha ucuz. Buna bağlı olarak, turist sayısının artmasına rağmen, turizm gelirlerimiz yeterince artmıyor.

Stratejik hedefler konur, bu hedeflere ulaşmak için akıllı politikalar yürütülürse rekabeti zor turizm potansiyelimiz bulunmaktadır. Zengin bir tarih ve kültür mirasına sahibiz. 8000 km’ yi aşan bir kıyı şeridi, 1000’i aşkın termal kaynak, göller, platolar, dağlar ile turizmin her türünde hizmet sunabilecek durumdayız.

TURİZM KÜLTÜRÜ VE ÇEVRE BİLİNCİ

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz, parlak güneşi ve doğal güzelliklerini hizmete sunarak dış turizmden hak ettiği payı almak istiyor. Türkiye; 1980’li yıllardan itibaren bu amaca yönelik yatırımlara hız verdi. Devletin ucuz kredi ve uygun teşvik imkânlarını kullanan işletmecilerimiz, Ege ve Akdeniz’in güzel koylarında kendilerine tahsis edilen araziler üzerinde lüks oteller ve tatil siteleri kurdular. Bu yatırımlardan sonra, Türkiye’nin turizm sektöründe hızlı bir gelişme gözlendi. Devletinde yoğun özendirme çalışmaları ile tam anlamıyla patlama yapan iç turizm, denize girme alışkanlığı kazanan geniş kitlelerin artan talebini karşılayabilmek için Ege ve Akdeniz’in tüm sahilleri yapı kooperatiflerinin denize sıfır villaların ve devre mülklerin istilasına uğradı.

Verimli tarım arazileri üzerinde çevre ve iklim şartları dikkate alınmadan ucuz malzeme kullanılarak görsel açıdan da çirkin görüntüler ortaya çıktı. Anadolu’nun geleneksel yerleşim ve yapı özelliklerine uymayan, yörenin estetik kimliğine yabancı kalan bu yapılar, 8-9 aylık sonbahar ve kış aylarında bomboş terk edilmiş, viran yerler görüntüsü vermektedir.

Bu kültürsüz ve plansız turizm politikası doğayı ve çevreyi sömüren kültürel yozlaşma, alternatif turizm seçeneklerinin de önünü kesmektedir. Turizmin ülke ekonomisine olan katkısı elbette ki önemlidir. Ancak; kültürel yönünü, ekonomik yönünün önüne koyamadığımız sürece, değer sistemimizi aşındırmaya hizmet edecektir.