Türkiye’de Protestan din adamı hüviyetinde faaliyet yürüten Andrew Craig Brunson’ın “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” ve “devletin gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etmek” suçlamasıyla yargılandığı davada TCK 220/7. maddesi uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılması, ülkemizin ABD yönetimine yargı kararlarıyla açık bir mesaj verdiği şeklinde okunmalıdır. Her ne kadar hapiste geçirdiği süre dikkate alınarak tahliye edilmişse de Brunson’un “terör örgütlerine destek” verdiği hususu yargı kararıyla tescil edilmiş oldu.

İstihbarat teşkilatlarımızın ülkemizin menfaatleri yerine yabancı istihbarat örgütlerinin çıkarlarını dikkate alan ve adeta onların uzantıları gibi hareket ettiği geçmiş yıllar göz önüne alındığında, özellikle son 10 yılda geçirdiği değişim bu dava ile net bir şekilde ortaya çıkmış oldu. Cumhurbaşkanımızın 2009’da Davos’ta yaptığı çıkışla başlayan ve “kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz” mottosuyla vücut bulan bağımsızlaşma siyasetinin devletin tüm kurumlarında giderek daha fazla kendini hissettirdiği açıktır.

Türkiye özellikle 11 Eylül 2001’de gerçekleşen saldırılar sonrasında ABD’nin tüm dünyada estirdiği terör karşısında ciddi bir varlık gösterememiş, CIA’nın uçaklarının ülkemizde insan avı yapmasına müdahale edememişti. 2004-2006 yılları arasında CIA sorgu uçaklarının İncirlik başta olmak üzere pek çok havalimanından 24 kez havalandığı ve insan kaçırdığı, sorguladığı belgelenmişti.

Bugün rahip kisveli bir ABD vatandaşının ülkemizde gözaltına alınıp, yargı önüne çıkartılması hatta hüküm giydirilerek “suç”unun tescil edilmesi, artık Türkiye’nin eski Türkiye olmadığının, yabancı istihbarat örgütlerine “bağımsızlığımıza halel getirecek” şekilde müsaade edilmeyeceğinin hatta göz açtırılmayacağının ilan edilmesi açısından tarihi bir dönüm noktasıdır.

Brunson’un cezasının savcının istediği üst sınırdan verilmemesi, bir pazarlığın işareti olarak görülebilir. Böyle bir pazarlığın olup olmadığı ABD’de tutuklu bulunan Halkbank Eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın akibetiyle ortaya çıkacaktır. Ancak Brunson kararından sonra kesin olarak ortaya çıkan bir şey var ki, o da Türkiye’nin bundan sonra, uluslararası ilişkilerde bir figüran değil, gerçek bir aktör ülke olarak görüleceğidir. Türkiye’den verilen mesaj açıktır: Artık Türkiye Batılı ülkelerin istihbarat örgütlerinin rahatça cirit attığı, başları sıkıştığında efendilerinin imdadına koşup, kendilerini kurtardığı bir ülke değildir. Batı başkentleri bu yargılama süreciyle bu mesajı net bir şekilde almışlardır.