Çin Seddi’nin toplam uzunluğu 7.000 km. İnsanı hayrete düşüren şey: 7.000 km sur o zamanın şartlarında nasıl ve ne kadar zamanda yapıldı? Seddin esirlere yaptırıldığı söyleniyor. Kuzeyden gelecek Türk akınlarını engellemek için Çinliler böyle bir yola başvurmuşlar. Muhtemelen Türk akınlarını engellemek için Türk esirlere yaptırdılar bu dünyanın yedi harikasından birini. Biz bugün bulunduğumuz yerden duvarın görkemine, büyüklüğüne hayran oluyoruz. Diğer taraftan nice canlar kaybedildi bu duvar yapılırken.
MÜSLÜMAN HUİLER
Biz Çin’de sadece Uygur Türklerinin Müslüman olduğunu biliriz, ancak 10 milyon civarında Hui diye adlandırılan Çinli Müslümanın olduğunu öğreniyoruz. Tabii bu rakamlar genel olarak ifade ediliyor. Çinli Müslümanların sayısının bunun çok üzerinde olduğunu söyleyenler de var. Hui Müslümanlar daha çok Ningksia Huy özerk bölgesinde yaşıyorlar. Daha önce Şangay şehrinde düzenlenen EXPO 2010 da Hui Müslümanlarının standını ziyaret etmiştim. Bu organizasyonda Çin fuar genişliğinde bir sergi salonuyla, görkemli gösterilerle temsil edilmişti. Çinliler de kendi stantlarını görmek için uzun kuyruklar oluşturuyorlar. Çinliler her bölgeye ayrı bir stant yapmışlar. Bunlardan bir tanesi Doğu Türkistan’a ve diğeri ise Huilere ait. Doğu Türkistan standında görkemli gösteriler yapılıyor. Doğu Türkistan standını geçtikten sonra başka bir sergi alanının girişinde başörtülü bir Çinli oturuyor. Acaba Malezya’ya ait bir bölüm mü diye içimden geçiriyorum. Sonra kapıdaki tabelaya bakıyorum ancak bir şey anlamıyorum. En iyisi sormak. Selam veriyorum ve Türk olduğumu belirtiyorum. Görevli selamımı alıyor ve içeri buyur ediyor. İçeride takkeli görevliler var, onlarla tanışıyorum ancak tam anlaşamıyoruz. Burada çeyrek Arapçam işe yarıyor. Bu arada Huilerin de ehli sünnet ve Hanefi mezhebinden olduklarını öğrendim.
ÇİN SEDDİ
Çin Seddi, Pekin’e bir saat mesafede. Şehir merkezini çıkınca bahçeler ve tarlalarla dolu alanlar var. Ağaçlı yolların arasından Çin Seddi’ne doğru tırmanıyoruz. Yolun kenarlarında meyve satan seyyar manavlar var. Dönüşte meyve alırız diyerek ilerliyoruz. Arabamız bir park yerine bırakarak bir başka otobüse biniyoruz. Bu turistik mekânlarda in-bin hikayesi insanı yoruyor. 300 metrelik yol için gereksiz yere insanları araçlara sokup çıkarıyorlar. Sonra teleferiklerle seddin girişine çıktık.Seddin etrafı yeşil ormanlarla kaplı. Dağlar kıvrılarak gidiyor. Sıradağlar ve birbirine paralel şekilde gidiyor. Teleferikten surların bir kısmı görüyoruz.
Seddin toplam uzunluğunun 7.000 km olduğunu öğreniyoruz. İnsanı hayrete düşüren şey: 7.000 km sur o zamanın şartlarında nasıl ve ne kadar zamanda yapıldı? Seddin esirlere yaptırıldığı söyleniyor. Kuzeyden gelecek Türk akınlarını engellemek için Çinliler böyle bir yola başvurmuşlar. Muhtemelen Türk akınlarını engellemek için Türk esirlere yaptırdılar bu dünyanın yedi harikasından birini. Biz bugün bulunduğumuz yerden duvarın görkemine, büyüklüğüne hayran oluyoruz. Diğer taraftan nice canlar kaybedildi bu duvar yapılırken.
Surlar inişli çıkışlı; birkaç yüz metrede bir gözetleme kuleleri var. Turistlere gezdirilen bölüm 1980’li yıllarda restorasyon geçirmiş. Daha çok yerliler dolaşıyor. Mevsim dolayısıyla mıdır bilemem, yabancı gezici sayısı az. Tabii şunu unutmamak lazım, Çinlilerin olduğu yerde herkes azınlık konumuna düşüyor. Rehberimiz tek çocuk uygulaması nedeniyle nüfusun yakın zamanlarda 1 milyar 300 milyondan 600 milyona düşeceğini söylüyor. Son zamanlarda bir çocuk uygulamasını biraz esnetmişler. İşadamlarına, yöneticilere, yüksek lisans ve doktora yapanlara ikinci çocuk hakkı veriliyormuş. Bizde bazı gençler askerlik nedeniyle yüksek tahsil yapmayı tercih ederken burada da iki çocuk sahibi olmak için lisansüstü eğitimi tercih edenler vardır herhalde. Aslında bu nüfus planlaması dünya için iyi ama Çin için ne kadar iyi, burası soru işareti. Yaşlıların oranı gençlerin iki katına çıkınca nasıl çözüm bulacaklar?
Surlarda birkaç burç arası yürüyoruz. Yürümek kolay değil, tırmanması çok zor merdivenler var. Nefesimiz kesildi desek yerinde olur.
Teleferikle çıktığımız surlardan su kayağında kullanılan kızaklarla inmek istiyor arkadaşlar. Ben önce tereddüt ediyorum. Çin Seddi’nde bir Türk’ün daha ziyan olacağı endişesi taşıyorum. Arkadaşların hevesi beni de cesaretlendiriyor. Fren ve vites görevi yapan mekanizmalı kızağa biniyorum. Ekiple kızak yolunda konvoy oluyoruz. Virajlı yolda inişimiz beş dakika sürüyor. Herkes bu yolculuktan çok mutlu.
Arabamıza binerek yola revan oluyoruz. Yol kenarında meyve satan bir Çinli kadının tezgâhının önünde duruyoruz. Elmagiller, erikgiller cinsinde meyveler var. Biraz elma, biraz erik alıyoruz. Dikkatimi yeşil kabuklu cevizler çekiyor. Bir kısmının kabukları soyularak bir kutuya doldurulmuş. Cevizi çok severim. Yaklaşık bir ay önce Tortum’da ağaç dallarında olmamış yeşil cevizleri görünce hayıflanmıştım. Dalından koparıp yeşil ve çatlamış kabuğunu soyup, daha sertleşmemiş cevizi yemek çok keyifli olur. Yeşil kabuğu soyarken elleriniz koyu kahverengi bir boyaya bürünür. Ellerinizi suyla yıkasanız da hemen çıkmaz. Birkaç gün ceviz kınasıyla dolaşırsınız.
Nasip, Tortum’da bulmadığımızı Mevlâ bize Çin Seddi’nin dibinde buldurdu. Soyulmuş cevizlerden de bir miktar alarak arabada yiyoruz. Tadı bizimkileri tutmasa da iyi, fena sayılmaz.
TIANANMEN MEYDANI VE YASAK ŞEHİR
Pekin denince akla ilk gelenlerden bir tanesi de Tiananmen Meydanı. Bir milyon insan alabilen bu yer dünyanın en büyük meydanı. Meydanın etrafı görkemli tarihi binalarla kaplı. Meydanın ortasında geleneksel Çin yapı tarzında bir binanın duvarında Çin Komünist Partisi’nin ve 1949 devriminin lideri Mao Zedung’un fotoğrafı var.
Mao Zedung, Çin’in 20. Yüzyıl’daki en önemli lideri. Sosyalistler için iki önemli merkezlerden birisi Moskova diğeri ise Pekin’di. 1990’lı yıllarda Sovyet Sosyalist Birliği çöktü. Onunla birlikte dünyanın birçok bölgesinde sosyalizm rüyası görenlerinde umutları söndü. Ancak Çin’de dönüşüm sessiz oldu. Yönetim sistemi değişmedi ancak ekonomik sistem kapitalistleşti. Lenin’in Stalin’in heykelleri yıkıldı ama Mao, Çin’de önemini koruyor. Bu meydan aynı zamanda 1989 yılında ayaklanan öğrencilerle hafızamızda. Ayaklanma sırasında çok sayıda öğrenci öldü. Mao’nun fotoğrafının bulunduğu binanın arkasında ise Yasak Şehir var. 11 kapıdan geçerek şehri geziyorsunuz. Her kapının girişinde birbirinin aynısı binalar. Tarih içinde yapılarak tamamlanmış. Tam ortadaki sanıyorum yedinci kapının olduğu yerde kral yaşıyormuş. Önlerinde bahçeleri olan kendilerine merdivenlerle çıkılan sarayların arkalarında yine kendisini tekrar eden benzer yapılar var. Bu saraya halkın girmesi yasakmış. Sarayda hayat debdebeli ve görkemli imiş. Halkın bunu fark etmemesi için her türlü tedbir alınmış. Kaçak girenler kısa süre “krallar” gibi kralın saraylarında yaşarlarmış. Yakalanınca ne olacağını tahmin ediyorsunuzdur.
Katı kuralları olan sarayın adabı daha farklı imiş. Kralın sarayını hiç kimse giremezmiş. Yani burada kral olmak demek yalnızlığa mahkûm olmak demek. Harem selamlık uygulaması da varmış. Bazı bölümlere hiç erkek giremezmiş, tek istisnası doktorlarmış. Kadınlardan doktor olmadığı için doktor olanlar harem bölümüne girer, ancak kadınlara dokunamazmış. İpekten yapılmış ipliklerle geliştirilen tekniklerle muayene yapılırmış. Belki burayı daha iyi anlamak için Son İmparator filmini seyretmekte fayda var. Binaların girişlerinde ikişer tane büyük kazan var. Tehlikeli olur diye bahçelere ağaç dikilmemiş. Tünel kazarak girilmesin diye sarayın altı da farklı teknik ve dehlizlerle teçhiz edilmiş.
Yazlık Saray ve Budist Tapınağı’nın da görülmeye değer yerler olduğu ifade edildi, ancak görme fırsatı olmadı. Dünyanın en eski köklü medeniyetinin izlerinin sunulduğu müzeleri de göremedik. Sanki bunları da gelecek sefer görmek üzere bizden sakladılar.
Yasak Şehir’i gördükten sonra ekiple vedalaşıyoruz. Rehber beni havaalanına bırakacak. Yolda sohbet ediyoruz. Uzun yıllardır burada yaşadığını ifade ediyor. Çin’de yabancı olmanın çok zor olduğunu belirtiyor. Pekin Havaalanı çok büyük ve düzenli. Çin Havayollarıyla Moğolistan’ın başkenti Ulanbatur’a gideceğim. Önce trenle gideyim diye aklımdan geçirdim. Pekin’den Moskova’ya giden tren Ulanbatur’dan geçiyor. Fakat tek başıma uzun yol cesaret edemiyorum. En çok Gobi Çölü’nü trenle geçmeyi merak ediyorum. Karadan olmadı havadan seyrederim diye teselli buluyorum. Uçağa biniyorum ancak uçak bir türlü kalkmıyor. Kötü hava koşulları nedeniyle uçak 2 saat gecikmeli kalkıyor. Ben de yanıma aldığım Fransız yazar Jean Paul Roux’nun Türklerin Tarihi kitabını okumayı sürdürüyorum. Ne de olsa Türklerin ata yurdu Altay’a yolculuğa çıktık. İnşallah daha sonraki yazılarda size Altay dağlarından, Ötüken’den, Bilge Kağan’dan, Bilge Vezir Tonyukuk’tan söz edeceğim.