Terör, kaos yaratmak üzerine kurulu bir baskı aracıdır. Araçların en belirgin özelliği nedir? Varılmak istenen amacı veya yapılmak istenen işi araçlar ‘’kullanarak’’ daha kolay bitirmek.

Sonuç olarak terör ve terör grupları; birilerinin, sonuca daha kolay varmak için kullandıkları taşeron araçlardır.

Araç niteliğindeki bu örgütlere özellikle ideolojik varsayımlar yükleniyor ve toplum tarafından kabul edilmesi için bir tutam gerçekçilik kazandırılıyor. İdeolojik varsayımların bir diğer getirisi de bu ideolojilere sahip radikal kişilerin örgüte katılımını sağlamak.

Aslında terör örgütlerinin stratejileri klasik yöntemlere dayanıyor. Belli yöntemler vardır ve bu yöntemler örgütün özelliklerine göre farklılık gösterir. Ama daha çok halk tabanlı ve bu tabanı ayaklandırmak üzerine kurulu yöntemleri benimserler. PKK, DAEŞ, YPG gibi…

Bu örgütlerin ilk denedikleri yöntem; genelde kendilerine destek veren veya sempati ile bakan halk gruplarını ayaklandırmak ve oluşturabilecekleri en büyük kaosu yaratmak. Kalkışma, halk odaklı olunca; devlet yöneticilerini ve askeri güçleri âciz bırakarak kendilerine çoğalabilecekleri bir alan açmayı hedeflerler. Onlar için kaos alanı en verimli topraklardır. Bunun misallerini Gezi Parkı, ODTÜ olayları, 6-8 Ekim ayaklanması ve şehir savaşlarında yakinen gördük.

Bu yöntemi kullanan terör örgütleri; eylem hakkı, ifade özgürlüğü ve insan hakları üzerinden kendilerine “ezilen halk’’ vasfıyla meşruiyet kazandırmaya çalışarak; karşı tarafta olan devleti ve güvenlik güçlerini diktatör olarak benimsetmeye çalışır. Böylelikle, daha fazla insan toplamayı amaçlar.

Halk tarafından karşılık bulamayan örgütler, bu defa devlete karşı spesifik saldırılarla tehdit unsuru olduklarını hatırlatmak isterler. Böylelikle, saldırıları durdurmaya karşılık; devletten taleplerini yerine getirmesini isteyebileceklerini düşünürler. Daha çok canlı bomba veya bombalı araç saldırılarıyla askeri birliklere veya polis kuvvetlerine karşı eylemlerde bulunurlar. Halkı karşılarına almamak için henüz sivillere karşı bir eylemde bulunmazlar. Geçen haftalarda yaşanan Beşiktaş ve Kayseri saldırıları gibi…

Devletin güvenlik güçlerine karşı yapılan eylemlerin karşılık bulamaması üzerine halka yönelmeye karar verirler. Çünkü sivil halka karşı yapılan eylemler, tüm dünyanın ilgisini çekecek ve bu saldırıların yapıldığı ülkeyi güvensiz bir yer haline getirecektir diye düşünürler.

Sivil halkı hedef alarak yapılan eylemlerin daha etkili olması için ne yapabilirsiniz? Bu saldırıları belli bir ideolojik grup üzerine yönlendirirsiniz. Böylelikle bu grup, kendilerine karşı bir kastın olduğunu ve sindirilmeye çalışıldıklarını haykırmaya başlar. Bu kadar basit bir denklemdir bu.

DAEŞ’in; Reina ve İzmir saldırıları tesadüf değil. Laik kesimin kalesi olarak görülen İzmir ile bu kesimin meşru olarak gördüğü bir eğlence merkezine yapılan ‘terör saldırısı’nın iyi irdelenmesi gerekiyor. Laiklere, devletin ve hükümetin bir kastının olduğunu haykırmaya sebebiyet veriyor.

Gündem de laiklik ile alakalı hiçbir tartışma yokken; bir terör örgütünün saldırıları devlete karşı tavır takınmaya sebebiyet veriyor. Yani terör grupları ve bu araçların kullanıcıları, istedikleri kolaylığı elde etmiş oluyor.

Böyle bir karşılık bulmuşken, bu yolun terkedileceğini sanmıyorum. Önümüzdeki süreçte DAEŞ üzerinden; özellikle seküler ve laik kesimin değerleri üzerine ve hatta önemli şahsiyetlerine karşı saldırılarda bulunulabilir. Teyakkuzda olmak gerekiyor. Birliği ve bütünlüğe ihtiyacımız var. Oyuna gelmeyelim…