Rahmetli babamın akciğer kanseri tedavisi olduğu yıllarda bir onkoloji uzmanına “Virüsler canlı mıdır?” diye sormuştum. “Canlıdır diyen de var, cansızdır diyen de; ne canlı ne cansız. Virüsler beslenmiyor, büyümüyor, yaşlanmıyor ama çoğalabiliyorlar” demişti.
Virüslerin en tehlikeli; aynı zamanda en zayıf noktaları bir canlının uygun hücrelerine muhtaç olması. İçinde çoğalabileceği uygun hücreyi bulamazsa üreyemiyorlar. Uygun hücreden kasıt ise virüsü kabul eden ve onunla ittifak yapan demek.
Terörist adı, temeli, fikri ve iddiası ne olursa olsun aynı virüsler gibi çeşitli de olsa, son tahlilde virüstür. Bu durumda teröristin yaşayabileceği ve hayatını devam edebileceği hücrelere ihtiyacı var. Teröristin en çok ihtiyaç duyduğu şey aynı virüs gibi başka birilerinin onunla maksatta birlik kurmaları.
Suçun tanımı ve izahı en zayıf olduğumuz taraf. Örneğin Ahmet Şık’ın tutuklanması sırasında yapılan stratejik hataları terk etmeliyiz artık. Devlet mücadelesinde haklı, ama mücadelesini izah ederken kullandığı 1961’den kalma dili kullanırken haksız oluyor. “Ahmet Şık niye tutuklandı?” diye izah ederken, “FETÖ’cü” dersek hata etmiş oluruz. Adam FETÖ’cü değil. Buna kimse inanmaz. Bilakis FETÖ’ye ilk karşı gelenlerden. Klasik solcu cahilliği ve kiniyle, eskiden Fetullah Gülen’i ve çetesini Müslüman zannediyordu o yüzden mücadele ediyordu ama bu başka bir konu. Ahmet Şık, FETÖ’cü değil;FETÖ’cü değil ama şimdi birbirlerinden nefret etselerde birlikte aynı hedefe ateş ediyorlar. Bu suçun adı FETÖ’cü olmak değildir, “Maksatta ittifaktır” ve böyle izah edilmelidir.
PKK; DAEŞ, DHKP/C ya da yarın uyduracakları başka bir isimli terör örgütleriyle aynı suçu işlemek için illa onlarla aynı örgütten, aynı görüşten olmaya gerek yok. “Yılbaşında gece kulübüne yapılan saldırının amacı neydi?” sorusuna ciddi olarak odaklanmalıyız. Teröristin amacını dile getiren, vakayı istismar eden, tevil eden, anlam katan, propagandasını yapan yani virüse yaşam hücresi veren kim varsa hepsi teröristtir ve öyle yargılanmalıdır.
Terörist bir kanlı eylem yaptığında bunun adı aslında terör değildir. Bu bir katliamdır, cinayettir, vahşettir ama daha terör değildir. Ne zamanki güya teröre karşıymış numarası yapanlar ortaya çıkıp, katliamda dökülen kana ekmek banmaya başlarsa işte o zaman katliam terör oluyor. Teröristin eylemini, teröre dönüştüren kalabalık bir sanatçı, gazeteci, yazar, siyasetçi ekibi var Türkiye’de. Teröristin yaptığı vahşete anlam yükleyen ve acıyı satarak kendi fikrini dayatan kim varsa hepsi istinasız teröristtir. Bu bağlamda devletin acilen yeni kanunlar çıkarıp terörü yeniden tanımlaması gerekiyor. “Maksatta ittifak”, “Katliam faaliyetini teröre dönüştürmek”, “Vahşeti istismar etmek”, “Cinayeti tevil etmek” gibi yeni suç tanımları hazırlamalı, acilen kanunlaştırmalı ve cinayeti işleyene verilen cezanın iki misli, cinayet eylemini terör eylemine dönüştürenlere verilmeli.
Çünkü teröristin hâlâ sonuç alabileceğine inandıran bizzat bu iç teröristler. Bu iç teröristler her terör eyleminden sonra kendi siyasi beklentilerini dillendirdikçe, terörist ve planlayıcısı yaptığı katliamın çalıştığını hâlâ işe yaradığını düşünüyor. Teröristler ve sahipleri bunun işe yaradığını düşündükçe bunların sonu gelmeyecek. Terörü işe yaramaz hale getirmenin ilk ve en büyük adımı; terör olaylarından sonra kendi propagandasını yapanları yargılamak, yani terör virüsünün yaşam hücrelerini bünyeden söküp almaktır…