Hemen hemen herkes toplumda öncelikle taksicilere saldırmayı marifet sayıyor. Trafikte araç kullanmalarından, emniyet şeridi ihlallerinden, kurallara uymamalarından, kısa mesafe yolcu almayı tercih etmemelerinden sürekli yakınır dururlar. Otorite de taksicileri her türlü kanun ve kural ile daha ehil hale dönüştürmek için sürekli uğraşır durur. Yani herkes üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getiriyor. Bizde insan olarak, trafik kurallarını ihlal eden, sert araba kullanan bireyleri zaten sevmemiz beklenmiyor.

Ancak, birileri çıkıp ta taksicilerin ne derdi varda bu şekilde trafiği birbirine katıyorlar diye araştırmıyor. Herkes direk ötekileştirme ve hakaret etmeyi bir marifet biliyor. Biz insan olarak, elbette trafik kuralları uymayanları eleştiriyoruz, hiçbir mazeretinde trafik kurallarına uymamak için bahane olacağını da asa savunmuyoruz. Fakat bir yerde kanayan yara varsa bununda üzerine gitmek gerektiğini düşünüyoruz.

Biz millet olarak atıp tutma konusunda çok başarılıyız. Şartların nasıl olduğuna bakmadan söylenir durur, aynı şartlar kendisine uygulandığında ise kıyameti koparmayı marifet biliriz. Dırdırı, şikayeti, eleştirmeyi çok sever hatta bayılırız.

Şimdi bu insanları eleştirirken aynı zamanda bu insanlar hakkında birazda fikir sahibi olmamız gerektiğini düşünüyorum.

İstanbul’da 18 bin yasal taksi plakası ve 62 bin taksici var. Bu taksicilerin 8 bin 457’si işletme esasına göre defter tutup gelir vergisi beyannamesi vermiş ve bu tutarlar üzerinden vergi ödemiş. Kalan 54 bin taksici ise basit usulde vergiye tabi.

Buraya kadar her şey normal.

İstanbul’da bir taksi plakası 1.8 -2 milyon tl arasında bir değere sahip. Aylık bir taksi plakasının kirası ise 6-7 bin tl civarında. Plaka sahibi aracını herhangi bir galeriye kiraya vermekte, galeriden ise farklı bir şahıs kiralama işlemi yapmaktadır. Kiralayan şahıs ise; kendisi aracı kullanırken ilave bir şoför daha araca almaktadır. Araç kullanan şoförlerin çoğunluğunun sigortası yok ve alt gelir grubuna sahipler. Bir şoför günlük 250 sadece taksinin kira bedelini ve ilave araç yakıt bedelini topladıktan sonra kazandıkları ile günlük yevmiyesini çıkarmaktadır. Bu da taksi şoförlerinin gün içerisinde çok hızlı çalışmalarını gerektiren bir sistemi oluşturuyor. Taksi şoförü İstanbul gibi bir yerde günlük kazancını elde edebilmek için, araçta sigara içen müşteriye de izin vermek zorunda kalmakta, trafik kurallarını ihlal etmeye meyletmekte ve kısa mesafeli müşteri almalardan olabildiğinde uzak kalmaya çalışmaktadır.

Yani kurgulanan sistem taksi şoförünün normal bir birey gibi çalışma baskınının çok ötesinde bir baskı ile yüz yüze gelmelerini sağlamaktadır. Bu şartlar altında taksi şoförlerinin trafik kurallarına uymalarını beklemek, hayal olmaktan öteye geçmiyor. Devlet sadece cezalandırma yöntemlerini uygulamadan önce; şartların iyileştirilmesi konusunda çalışmalar yaparsa daha kısa vadede bu sorunlara çözüm üretilecektir.

Emniyet şeridi ve kırmızı ışıklarda geçişlerin cezalarını arttırmak sadece polis ve kameraların olduğu bölgelerde geçerli olabiliyor. İnsanlar ilk fırsatta boşluk yakaladıklarında yine aynı refleksleri sergilemekteler. Eğitimsiz sadece ceza üzerine kurgulanmış bir sisteminde uzun vadede başarı beklemek ise hayal olmanın ötesine geçmiyor.

Öncelikle taksicilerin çalışma şartlarının gözden geçirilmesi, gerekli araştırmaların yapılması, dönemsel bazda taksi şoförlüğü yapan kişilere mecburi eğitimlerin verilmesi gerekiyor.

Psikologların bu insanları dinleyip, araştırma sonuçları yayımlaması gerekiyor. Ötekileştirmeden önce devlet ekonomik şartları gözden geçirmeli, bu insanların trafikte neden bu şekilde davrandıklarını anlamaya çalışmalıdır.

Şikâyet etmek kolay bir yöntemdir, insan kaybetmekten ise kazanmaktan daha kolaydır. Devlet ve birey olarak üzerimize düşen vazifeyi tam yaptıktan sonra ortaya çıkan sorunlarda eleştirebilir ve sert söylemler içerisine girebiliriz. Şu şartlar altında senelerdir konuştuğumuz gibi sadece konuşmanın bir adım ötesine geçemeyiz. Devlet cezaları arttırır, birey ise yine en müsait anda bu ihlalleri yapmaya devam eder.

Ceza sistemiyle vatandaş eğitmek çok eski dönemlere ait bir eğitim metodudur. Teknolojinin ve eğitimin dünyada bu kadar popüler olduğu dönemlerde önce anlamayı daha sonra cezalandırmayı ilke edinebilirsek, ülke olarak bir adım daha iyi yol alabiliriz.