Şuur üç temel üzerine inşa edilir: Niyet, mekân ve zaman. Niye yaptığının, nerede olduğunun ve ne zaman yapıp ne zaman yapmayacağının farkında olma haline şuurlu olmak deniliyor. Niyet, mekân ve zaman üç ayağından birinin eksikliği ise şuursuzluk hali oluyor.
Şuur hali niyetle başlar. Niyet etmeden, yani kas hafızasıyla otomatik olarak yapılan eylemler yok hükmündedir. Örneğin namaz kılarken eksik sure okursak namazı yeniden kılmak zorunda kalmayız ama niyet etmezsek namazı baştan kılmak zorundayız. Bu oruç için de böyledir abdest için de… Ve dahi hayatın her alanı için de böyledir. Niyetsiz olmak ezbere hareket etmek ne yaptığının farkında olmamaktır.
Şuurlu halin gerçekleşmesi için temelin ikinci bölümü mekândır. Mekân en geniş anlamında dünyanın tarifi yani mekân şuurudur. Yine namaz örneğinde olduğu gibi dünyanın neresinde olduğumuzu bilmezsek namaza bile duramayız çünkü kıbleyi tayin edemeyiz. Mekâna hâkim olmak kıble tayini, yani şuurlu olmanın niyetten sonraki ikinci şartıdır. Savaşlar, adalet, hâkimiyet gibi şemsiye kavramlarla birlikte vatan, memleket, yurt ve ülke tarifleri de doğrudan mekân şuuruyla ilgilidir. Selçuklu, iki başlı kartal sembolünü her yerde kullanarak “Doğu da Allah’ın, Batı da Allah’ın” diyerek her yöne hâkimiyet şuurunu mayalamayı amaçlamıştır. Mekân şuuru kabul edilmiş haritayı da belirleyeceği için Londra’nın dünyanın başkenti olmadığı gerçeği ortaya çıkaracaktır. Mekke, Kudüs, İstanbul, Bağdat, Semerkant, Buhara, Fizan Bosna ve Kırım ile çevrelenmiş çerçevenin ve etrafının anlamı da ancak mekân şuurunun oturmasıyla anlaşılabilir. Dünyada savrulan gafillerin hepsinin ortak özelliği niyet eksikliği ve mekâna yabancı olmalarıdır.
Yarına nasipse şuur temelinin üçüncü bölümü olan zaman konusuna geçeriz…