Üçüncü dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu, krallarının mumyalanmış cesetlerini koyacakları daha çok ehram inşa edebilmek için daha fazla köle üretmekle meşgul vaziyette. Ancak bir fark var: Eski Mısırlılar ölen krallarının mumyalanmış cesedini bıraktıktan sonra ehramı kilitliyorlardı. Sonra dönüp kendisine yeni bir tarih yazmak üzere yeni bir kral ediniyorlardı. Oysa bizim günümüzdeki krallarımız çok farklı. Günümüz krallarını mumyalayıp tonlarca toprağın altına defnettikten sonra da mezarlarından bizi yönetmeye devam ediyorlar!
Sorunlarımıza çareler ararken cevaplar kadar en önemli soruyu sormaya yoğunlaşamıyoruz. Sürekli yeni krizler üreten asıl krizimiz nedir?? Kanaatimce bugün yaşamakta olduğumuz sorunların özünü bu mesele oluşturmaktadır. Bu yüzden başarısızlık üstüne başarısızlık yaşıyoruz. Ne vakit bir yanlışımızı düzeltmeye yeltensek benzer ya da daha kötü bir başka yanlışa düştüğümüzü görüyoruz!
Mesela, Yemen’de ve Irak’ta dış güçlerin müdahalesini apaçık görmekteyiz. Elbette iç bölünme faktörünü yok saymıyoruz. Suriye örneğine geldiğimizde, onca yorum ve değerlendirme bir tarafa, oldukça farklı bir manzarayla karşılaşıyoruz. Burada son derece ilginç bir bölünme furyası yaşıyoruz. Ziyadesiyle karmaşık bir kaos var ve maalesef bunun sebebi de daha çok İslamcı gruplardır. Niçin birbirleriyle savaşıp durduklarını, nasıl ittifak kuracaklarını, nereye gittiklerini bilmiyorlar! Ne acıdır ki Suriye yeryüzündeki muhalif çevreler arasında grup sayısı itibarıyla dünya rekoru kırmış durumda! Nitekim daha önce hiçbir toplum bu kadar çok sayıda muhalif grup üretmeyi başarabilmiş değildir. İşin ilginç yanı bu grupların büyük bir çoğunluğu aynı amacı gütmekte. Ama gel gör ki cinnet derecesinde birbirlerinin kanını dökmekle meşguller! Çünkü bu grupların neredeyse tamamı, en büyük Firavun’un şu yaklaşımını benimsemiş durumdadır:
“… Firavun dedi ki: “Ben size sadece kendi görüşümü bildiriyorum; ve sizi doğru olan alternatifsiz bir yola yöneltiyorum.” (Mümin 40:29). Nihayetinde bu grupların büyük çoğunluğu, insanları kendilerine bağlı gruplar kurmakla görevli köle toplulukları olarak görmektedir! Bazıları bir tek köyden ibaret küçük ülkelerinin duvarlarını güçlendirmeyi vazife bellemişler!
Suriye örneğinde son derece aykırı bir manzarayla karşılaşıyoruz. Pıtrak gibi türeyen grupların her biri her bir olayın ya da krizin ardından çıkıp kendisini Yusuf olarak takdim etmekte, diğerlerini de Yusuf’u kuyuya atan kardeşler olarak suçlamaktadır. Sanırsın ki bu kargaşada o grubun hiçbir sorumluluğu yoktur! Oysa olgular farklı söylemektedir: Söz konusu Yusuf’u daha Suriye krizi baş göstermeden uzun zaman önce, bölgemizdeki yeni krizler ortalığı kasıp kavurmadan çok önce el birliğiyle kuyuya attık!
Beyler! Hepiniz Yusuf’un kardeşlerisiniz… Yusuf’a gelince, onun nerede olduğunu bilmiyoruz. Belki ölüm sandallarından birine binmiştir. Belki bir yabancı ülkede sığınmacı konumuna düşmüştür. Bir gün mutlaka ortaya çıkacak ve halkına bir umut ışığı gösterecektir.
Beyler! Affetme düşüncesiyle hareket edecek yeni bir nesil inşa etmeye şiddetle ihtiyacımız bulunmaktadır. Akıtılan bütün kanları affedecek, intikam defterini tamamen kapatacak, bölgesel ve küresel güçlerin desteğini alacak yeni bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Zira birbirimizin kanını dökmekten geri duramadık. Bu durumda yaralarımızı sarması için başkalarından yardım istememiz de ayıp değildir.
Ey Yusuf’un kardeşleri… Babanıza hürmet ve merhamet edin de durdurun şu savaşı artık! Bir gün mutlaka dönecek olan Yusuf’un hatırına durdurun artık savaşı!