Son günlerde ağızlarda sakız olan bir laf var: Türkiye’nin Suriye politikası yanlıştı. “E nasıl olmalıydı?” diyorsunuz, “Bilmem ama yanlıştı” diyorlar. Genel durum bu… Madem yanlış buluyordunuz neden şimdiye kadar konuşmuyordunuz. Neden böyle yanlış yapıyoruz, şöyle yapmalıyız demiyordunuz? Vatandaşlık mevzusu gündeme gelince yine aynı tavırlar. Neymiş efendim: Yanlış. Tamam da beraberinde birçok soruyu önümüze getiren bir konu için kökten şiddetle karşı çıkışın anlamı kısır muhalefetten öte nedir?
Savaşın başlangıç yıllarında başlarına atılan bombaların yaydığı ölümden kaçarak can havliyle çoluk çocuğunu kurtarmak için Türkiye sınırlarına koşan insanlara sırf insanlık namına açılan kapı için de “Yanlış, alınmamalı bu insanlar. Nerede kalacaklar? Nasıl yaşayacaklar” denilmişti. 5 yıldan fazla bir zaman geçti ve bu kardeşlerimiz Türkiye doğumlu 100 binden fazla yeni nüfusa sahipler. Türkiye’de yaşıyorlar. Ve bir vatandaştan tek eksikleri ya da farkları kimlik denilen 5 cm’lik bir kâğıt parçasına sahip olmayışları.
Suriyeli muhacirler üzerinden uygulanan her politika için maalesef kötü bir muhalefet siyaseti güdüldü. Dün ailesini kurtarmak için Türkiye’ye gelen ve yeniden dönüp savaşmak isteyen insanlar üzerinden bugün de vatandaşlık verelim üzerinden… “Bir kısmına verelim” denilince “Neden hepsine değil”; “Hepsine” denilince “Vatanımızı başkalarıyla mı paylaşacağız” deniliyor.
Suriye konusundaki hem politika eleştirileri hem de vatandaşlıkla ilgili konuya şiddetle karşı çıkanların sahip olduğu en büyük argüman şu… Diyor ki bu güruh: Vatanı için savaşmadan kaçan insanlara, sen hem ülkeye alıp hem de vatandaşlık mı vereceksin? Vatanı için savaşmayana vatandaşlık verilmez, deniliyor. Orantısız bir zulme uğramışsan sen mazlumsun. Mazlumsan hicret etmen haktır. Senin ordun, yönetimin sana uçaklarıyla başından bomba yağdırsa idi içinizdeki hangi vatansever buna karşı durabilirdi.
Muhacir kamplarını dolaştığımız zamanlarda Suriye’den gelmiş, karşılaştığımız askerler, polislere soruyorduk: “Neden savaşmayıp geldiniz ve burada çadırda yaşamayı seçtiniz?” “Çok savaştık, mücadele ettik ama Esed’i İran destekliyor, Rusya destekliyor. Bizde silah yok, mermi yok. Neredeyse süngülerle savaştık çok direndik ama olmadı. Mecburen çıkıp Türkiye’ye gelmek zorunda kaldık. Suriye bizim vatanımız savaş bitince yine döneceğiz” diyorlardı.
Bu insanların başından savaş uçakları ile bomba yağdıran Esed, binlerce vatandaşını katlediyor sonra bugün çıkıp Türkiye, Katar, Suudi Arabistan teröre destek vermeyi bırakırsa savaş kısa sürede biter diyebiliyor.
Amerika, Rusya, Fransa kimi bilmem ne bela yedi düvel topraklarında cirit atıyor bunların hiçbirisi terörist değil, kendi vatandaşı terörist ve Türkiye de bu teröristlere destek veriyor.
Bizim vatanseverlerimiz de “Türkiye yanlış yapıyor” çizgisiyle yine Esed çizgisini koruyor. Türkiye önce olması gerektiği gibi büyük medeniyet tavrını ortaya koyuyor ve önce insanlık, kardeşlik diyor.
Gerçek sorular ve gerçek cevapların ardında mantıklı ve insani bir duruş sergileyerek ele alınmalı bu konu. O zaman mesele köhne bir ırkçılığın amansız girdabından kurtulup sınırların olmadığı adaletli bir dünya boyutunda algılanabilir…